Depremin Verdiği Haberler

Mucize İddiaları: 
1- Yerin o şiddetli depremle sarsıldığı
2- Yerin ağırlıklarını dışarı atıp çıkardığı
3- Ve insan "Buna ne oluyor?" dediği zaman
4- İşte o gün haberlerini anlatacaktır.
                                                             99-Zilzal Suresi 1-4  
Arapça "zilzal", "deprem, sarsıntı" demektir. Yukarıda incelediğimiz ayetlerin geçtiği sure "Deprem (Zilzal) Suresi" olarak anılmaktadır. Temelde bu surenin kıyamet günündeki depremi anlattığı düşünülmektedir. Bu yaklaşım doğru gözükmekle birlikte, ayetlerin genel olarak da depremi anlattığı göz önünde bulundurulmalıdır. 
Surenin 4. ayetinde oluşan depremin sonucunda insanların belli konulardan haberdar olmasından bahsedilmektedir. Deprem gibi korkunç bir afet insanların aklına ilk olarak mal ve can kayıplarını, büyük bir korkuyu, paniği getirmektedir. Bu yüzden oluşan bir depremin arkasından insanların belli konularda bilgi sahibi olması, ilk bakışta insanlara ilginç gelebilir. Gerçekten de birçok kişi bu ayetleri okuyup "Acaba Allah neyi kastediyor?" sorusunu sormuştur. 
Deprem ve haberdar olma arasındaki bağlantı geçtiğimiz yüzyıla kadar yaşayan kişiler için kavranması çok zor bir ilişkidir. Fakat günümüzde biliyoruz ki yeraltı hakkında sahip olduğumuz birçok bilgiyi depremlere borçluyuz. Bulunduğumuz noktadan yeryüzünün merkezine doğru çizeceğimiz en kısa yarıçap bile 6000 km’nin üzerindedir. Bizim bu mesafeyi ve bu mesafedeki sıcaklığı aşıp yerin merkezine ulaşmamız mümkün değildir. Depremler bize Dünya’mızın bu ulaşamadığımız alanları için öğretmenlik yapmakta ve Allah’ın yeryüzünü yaratışı hakkında haberler vermektedir. (Kıyamet günündeki depremde, insanların bu bahsettiğimiz haberlerin dışında haberler almaları mümkündür. Yani ayetin tek işaretinin depremler sayesinde günümüzde öğrendiğimiz bilgiler olduğunu söylemiyoruz. Bizce bu yaklaşımımız ayetin birçok işaretinden sadece birini ifade etmektedir.)  
Yerin Ağırlıkları:  
Deprem (Zilzal) Suresi’nin 2. ayeti de ilginçtir. Bu ayette yerin ağırlıklarını atmasından bahsedilmektedir. Yıllarca insanlar depremde ağırlığın yeryüzüne çıkması ifadesiyle neyin anlatılmak istendiğini anlayamadılar. Bu yüzden bu ayeti ölülerin diriltilmesi veya yeraltındaki hazinelerin yerin üstüne çıkması şeklinde yorumladılar. Son yüzyıllarda yapılan araştırmalar sonucunda yerin merkezinde ağır metallerin olduğu öğrenildi. Erimiş metalleriyle yeraltı, yer üstünden çok daha yoğun ve ağırdır. Bu yüzden yerin altındaki maddelerin yerin üstüne çıktığı çeşitli deprem türlerinde, gerçekten de yer ağırlıklarını dışarıya atmaktadır.  
Peygamberimiz’in yaşadığı çağda hiçbir insan, yerin altının daha yoğun ve ağır maddelerden oluştuğunu ve depremlerin sonucunda bunların yerin üstüne çıktığını bilemezdi. Peygamberimiz’in yaşadığı çağda insanların depremleri nasıl tarif ettiğini göz önünde bulundurursak, Kuran’da geçen depremlerle ilgili anlatımların mucizevi yönünü ve değerini daha iyi anlayabiliriz. O dönemde birçok insan Dünya’nın öküz ile balık üzerinde olduğuna inanıyor ve depremlerin bu balığın kuyruğunu sallaması sonucu oluştuğunu söylüyorlardı (İbni Kesir’deki nakillerde bunun örneği görülebilir). Kuran’ın kendi döneminin hiçbir yanlış inancını savunmadan kendi çağının çok ilerisinde anlatımlar yapması, Kuran’ın büyüklüğünü, mucizeviliğini göstermektedir.  
Gerek Kuran hakkında, gerek Evren hakkında bilgilerimiz arttıkça, Allah’ın hem sanatının, hem de dininin ne kadar mükemmel olduğunu daha da iyi anlıyoruz.  
...De ki: "Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?" Ancak akıl ve vicdan sahipleri öğüt alır.
39- Zümer Suresi 9
Reddiyelerim: 

Ayetin genel olarak depremleri anlatmadığı açıktır, zira ayet sadece “kıyamet günü”nden bahsetmektedir. Hep sözü edilen kıyamet günündeki o büyük sarsıntıyı anlatmaktadır. Bunda bütün alimler de hemfikirdir. Herhangi bir tefsire bakabilirsiniz. Surenin tamamı şöyle;
Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, "Ona ne oluyor?" dediği zaman, işte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir. O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir. (Diyanet İşleri Meali) 
Sadece kıyamet gününü anlattığı ayetin kendisinden anlaşılmaktadır, bunu anlamak için tefsire bile gerek yoktur. O halde nasıl oluyor da mucizeciler “…ayetlerin genel olarak da depremi anlattığı göz önünde bulundurulmalıdır” diyebiliyorlar, şaşmamak elde değil doğrusu. Yeryüzünün haberler anlatması, bir canlı gibi konuşup konuşmayacağı konusunda ise üç görüş vardır:
  • Ebû Müslim'e göre "O gün, herkes için, yaptığının karşılığı ortaya çıkar. Böylece de sanki yeryüzü bunları anlatmış olur. Bu tıpkı senin, "Ev, bize, içinde oturanlar olduğunu anlatmaktadır" demen gibidir. Aynen bunun gibi, o sarsıntı sebebiyle, yeryüzünün darmadağınık olması, adeta yeryüzünün, "Artık dünya kalmadı. Ahiret ise geldi" diye konuşmasıdır." 
  • Ekseri alimlere göre, Allah Teâlâ yeryüzünü, konuşan ve akledebilen canlı bir varlık haline getirir ve yeryüzüne, üzerindeki kişilerin yaptıkları şeylerin tümünü bildirir de, böylece yeryüzü itaatta bulunanların lehine, asilerin aleyhine şahidlikte bulunur. Nitekim Hz Peygamber (sas), "Yeryüzü kıyamet günü, üzerinde işlenen tüm işleri haber verir" buyurmuş ve bu ayeti okumuştur. Bu, biz ehl-i sünnete göre, imkansız bir şey değildir. Çünkü bize göre, hayatiyyetin olabilmesi için, bir bünyenin bulunması şart değildir. Binâenaleyh yer, aynı şeklini, aynı kuruluğunu, aynı sertliğini sürdürmesine rağmen, Allah Teâlâ onda hem hayatı, hem de konuşma kabiliyetini yaratabilir. Buna göre ayette anlatılmak istenen şudur: Yeryüzü adeta asilerden şikayette bulunup, Allah'a itaat edenlere teşekkür ederek, "Falanca üzerimde namaz kıldı, zekat verdi, oruç tuttu, haccetti. Falanca ise inkârda, zinada, hırsızlıkta ve zulümde bulundu" der. Bu durumda kafir bir an önce cehenneme sürülmeyi arzu eder. Hz. Ali (r.a), Beytü'l-mâl'deki işini bitirip, orada iki rekat namaz kıldı ve "Ey Beytü'lmal, seni hak ile doldurduğuma ve hak ile boşalttığıma şahidlik yap" diye dua etti. 
  • Mu'tezile şöyle demiştir: Cenâb-ı Hakk'ın, cansız varlıklarda konuşma kabiliyeti yaratması mümkündür. Binâenaleyh Allah Teâlâ'nın cansız yeryüzünde, kesik kesik ve özel bir takım sesler yaratması, böylece de konuşanın da, şehadet edenin de yeryüzü değil, Allah Teâlâ'nın Kendisi olması mümkündür.(105) 
Görüldüğü gibi çoğunluk yeryüzünün bir canlı gibi dile gelip konuşacağında hemfikir. Bunlar mitolojilerde olağan şeylerdir, mucizecilerin tek yaptıkları ise –daha önce de çok kez gördüğümüz gibi- mitolojik hikâyeleri bilime yamamaya çalışmak. Bu konuda Kur’an’dan birkaç örnek daha verebiliriz:
Fussilet:11= Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler. 
Allah yer ile birlikte göğü bu ayette de konuşturmuştur Kur’an’a göre. Organların konuşacağını söyleyen ayetler de var: 
Fussilet:20-21= Nihayet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler. Onlar derilerine, "Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?" derler. Derileri de der ki; "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O'na döndürülüyorsunuz." 
Ellerin ve ayakların konuştuğunu söyleyen başka bir ayet: 
Yasin:65= O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder
Bunların hepsi eski kaynaklardan alınıp Kur’an’a sokulmuş mitolojik hikâyelerdir, bilimsel platformda hiçbir değerleri yoktur. “Yeryüzünün vereceği haberler”den kasıt ise, mucizecilerin dedikleri değil, insanların amelleridir. Organlar konuşturulduklarında söyleyeceklerine inanılan türden şeyler söyleyecektir yeryüzü de, yani insanların amellerini haber verecektir. Bugünkü depremlerin ise böyle haberler verdikleri görülmemiştir, bu ancak mitolojide mümkündür. Bununla ilgili bir de hadis aktarayım: 
Tirmizî'de, Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav) bu: "O gün (yer) bütün haberlerini anlatacaktır" âyetini okuyup şöyle dedi: "Onun haberlerinin ne olduğunu biliyor musunuz?" Ashab: Allah ve Resulü daha iyi bilir, dediler, şöyle buyurdu: "Onun haberleri erkek yahut kadın her bir kul hakkında üzerinde işlemiş olduğu amellere dair tanıklık etmesi ve filan günü şunu şunu işledi demesidir. İşte onun haberlerini bildirmesi budur" diye buyurdu.  
Tirmizî (dedi ki): Bu hasen, sahih bir hadistir.(106)
Gerek verdiğim ayetler olsun, gerek hadis, tefsir olsun her şeyi güzelce açıklamaktadır, ayetler kıyamet günü olacaklardan başka hiçbir şeye işaret etmemektedir. Bu konuda başka söze gerek duymuyorum. Aynı başlık altındaki “Yerin Ağırlıkları” isimli iddiaya geçebiliriz.

Yerin Ağırlıkları:

Bunun boş bir iddia olduğunu anlamak için yukarıdaki açıklamalarım da yetiyor zaten. Bir kere ayet genel olarak depremleri işaret etmediği, sadece kıyamet gününde olacağına inanılan büyük sarsıntıdan bahsettiği için bu iddia çöplüktür. Bilim dünyanın var oluşundan yok olacağı zamana kadar birçok depremde yerdeki ağır metallerin yer yüzüne çıktığını-çıkacağını söylerken Kur’an sadece kıyamet gününe bağlı kılmıştır bu olayı.

Yerin altında olduğu bilinen çok şey vardır Kur’an ve Kur’an öncesi dönemlerde. Kur’an bu bilgilere dayanarak bunu rahatça söyleyebilirdi ayet genel olarak depremleri anlatsaydı bile. Bunu mucizecilerin saydıkları günümüz bilgilerine yormanın hiçbir meşru-akılcı sebebi olamaz, mucizecilerin mantıklı düşünmeleri gerek. Bu ayet hazinelerin ve ölülerin yeryüzüne çıkacakları şeklinde tefsir edilir ama mucizeciler ayetin böyle tefsir edilmesinin nedenini; günümüzde keşfedilen bilimsel bilgilerin önceden bilinmemesi nedeniyle eski tefsircilerin ayeti anlayamamaları olarak görüyor. Oysa açıklamalarımdan anlayabileceğiniz gibi ayeti kimin anlamadığı ortadadır. Kıyamette büyük sarsıntı olacağını başka ayetler de belirtir, ağırlıkların ölüler ve hazineler olduğu ise hadislerle de sabittir. Vehbe Zuhayli bu ayetleri şöyle tefsir ediyor:
"Yer, kendisine ait şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman" Yer dibinden şiddetli bir sarsıntı ile sallandığında, üzerindeki her şey dökülecek şekilde çalkalandığında. Allah Tealâ şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Rabbinizden sakının. Çünkü o kıyametin zelzelesi büyük bir şeydir." (Hac, 22/1), "O zaman yer bir sarsıntı ile sarsılmıştır." (Vakıa, 56/4).  
"Yer ağırlığını çıkardığı" içinde bulunan herşeyi ve ölüleri dışarı attığı zaman. Bu anlamda bir diğer ayet de şudur: "Yer uzatıldığı ve içinde ne varsa atıp bomboş kaldığı zaman." (İnşikak, 84/3-4). Müslim ve Tirmizi Ebu Hureyre'den rivayet ettiler. Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Yer ciğerparelerini altın ve gümüşten sütunlar gibi kusar: Katil gelir, şunun için öldürdüm, der. Sıla-ı rahimini koparan gelir, şunun için ilgimi kestim, der. Hırsız gelir, şunun için elim kesildi, der. Sonra da onu bırakırlar bir şey almazlar ondan." 
 İkinci Sur üflemesinde de yer ölüleri çıkarır.(107)
Üstelik bu ağırlıkların insanları hatta cinleri bile kapsadığını en başta Kur’an’ın kendisi söyler:
Rahman:31= Ey (yeryüzünün) iki ağırlığı (olan insanlar ve cinler)! Yakında (Kıyamet günü) sizinle meşgul olup gerekeni yapacağız. 
Bu mealdeki “iki ağırlık” manasını veren Arapça kelime “sekalan”dır. Yani ayetin Arapça’sında “sekalan” kelimesi geçer. Bu ise zilzal suresindeki, mucizecilerin iddialarını dayandırdıkları “eskal”ın ikilik biçimidir, yani tensiye. Elmalılı bu kelimeyi şöyle açıklar:
Ey sekelân. Sekalân yahut sekaleyn iki sekal; bundan sonraki âyette de açıklanacağı üzere insan ve cinnin bir adıdır. Sekal, yük ve ağırlık demektir. İsimlendirme şekli anlatılırken deniliyor ki: Arz bir yüklü hayvana insan ve cin de ona yükletilmiş iki ağır yüke benzetilerek bu isim verilmiştir.(108) 
Bir de Elmalı’nın Zilzal Suresi ikinci ayetteki “eskal” kelimesine ilişkin açıklamasına bakalım:
ESKAL tahrik ile cebel vezninde "sekal"in çoğuludur ki, Râzî'nin ifadesine göre sekal, "meta-i beyt", yani ev eşyasıdır. "Kamus"ta sekal, misafirin, yani yolcunun ağırlık denilen eşya ve ailesine, sahibinin çoğunlukla kullanmayıp koruyup hıfzettiği güzel ve kıymetli şeye denir. Nitekim "Muhakkak ki ben içinizde iki kıymetli şey bırakıyorum: Onlar, Allah'ın Kitab'ı ve benim sünnetimdir." hadis-i şerifinde sekaleyn bu mânâdadır.(109) 
Yani Rahman Suresi 31. ayette mucizecilerin olmadık anlamlar yüklediği “sekal” kelimesi bizzat insanlar için kullanılıyor. Elamlılı’nın hadis örneğinde de gördüğümüz gibi değerli eşya anlamına da gelen bu kelime Zilzal Suresi ikinci ayette tam da –her ne kadar mucizeciler kafalarına göre uygun olmadığını söyleseler de- tefsircilerin dedikleri gibi insanları ve hazineleri kast etmek amacıyla kullanılıyor. Araplar insanlar için yeryüzüne ağırlık derlerdi, ölüp gömüldüklerinde ise yer altına ağırlık olduğunu söylerlerdi. İşte Kur’an sadece bu deyimi kullanıyor, bilimsel bir bilgi vermiyor.

Bir diğer noktaya değinecek olursak; yukarıdaki tefsirde de geçen, mucizecilerin iddialarına dayanak ettikleri ayet ile aynı şeyleri anlatan İnşikak Suresi’nin 4. ayetini ayrıca incelemek gerek, ayeti buraya alalım önce:
İnşikak:4= Yer uzatıldığı ve içinde ne varsa atıp bomboş kaldığı zaman. 
Bu ayete göre yer içindekileri “tamamen” boşaltacakmış, yani yerin içinde hiçbir şey kalmayacakmış, bu ayetin tefsirini de Kurtubi’den okuyalım:
"İçinde ne varsa dışarıya bırakıp bütünüyle boşaldığı"; ölülerini çıkartıp artık içinde onları barındırmadığı...  
İbn Cübeyr dedi ki: İçinde bulunan ölüleri dışarı çıkartıp bırakacak ve üzerinde bulunan canlılardan da büsbütün boşaltılacaktır. Bir diğer açıklamaya göre, içinde bulunan hazine ve madenleri çıkartıp, onları boşaltacaktır. Yani içi büsbütün boşalacak, içinde hiçbir şey kalmayacaktır. Bu da işin ne kadar büyük olacağını haber vermektedir. Tıpkı gebe kadının zorluk esnasında içindekini düşürmesi gibi. 
Bir başka açıklamaya göre, yer üzerinde bulunan dağlardan ve denizlerden ayrılmış olacaktır. Kendisine bırakılmış şeyleri bırakarak, koruması istenen şeyleri boşaltması diye de açıklanmıştır. Çünkü yüce Allah, diri ve ölü olsunlar kullarını yere emanet vermiş ve gerek ziraat, gerekse gıdaları itibariyle kendisine ait bu yurdun korunmasını ondan istemiştir.(110) 
Peki soralım; mucizecilerin bahsini ettikleri deprem türleri meydana geldiğinde yeryüzü tamamen boşalıyor mu? Buna göre o depremler ilk olarak ne zaman olmuşsa yerin içindeki her şeyi dışarı atması ve şuan yer içinde hiçbirşey(erimiş-ağır metaller metaller vb.) olmaması gerekir. Ama durum bunun tam tersi, yer altı yine ağırlıklarla dolu. O halde Kur’an mı yanılıyor yoksa mucizeciler mi? Sonuç olarak gerek Kur’an’ın gerekse de hadislerin açık ifadelerinden mucizecilerin yanıldıkları anlaşılmaktadır. Her zaman olduğu gibi mitolojik hikayeleri bilime yamama çabasındadırlar.

Üstelik dünyanın kıyamet gününde ağırlıklarını boşaltması da daha eski kaynaklardan alıntıdır, örneğin Hanok’un Kitabı’nda şöyle bir ayet var:
51.Bölüm:1= O günlerde dünya, rahmindekileri teslim edecek. Cehennem de almış olduklarını teslim edecek ve borçlu olduğu yıkımı iade edecek. 
Anlaşılan diğerleri gibi bu mucize(!) de Kur’an’dan daha eski olan kaynaklara ait…

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

105Fahrûddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Zilzal Suresi, 4. Ayetin Tefsiri.
106Kurtubi, El Camiul Ahkamul Kur'an, Zilzal Suresi, 4. Ayetin Tefsiri.
107Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Zilzal Suresi, 2. Ayetin Tefsiri
108Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Rahman Suresi, 31. Ayetin Tefsiri.
109Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zilzal Suresi, 2. Ayetin Tefsiri.
110Kurtubi, El Camiul Ahkamul Kur'an, İnşikak Suresi, 4. Ayetin Tefsiri.