Atom Altı Parçacıklar
Mucize İddiası:
Ne göklerde, ne yerde zerre (atom) ağırlığınca bir şey O’ndan (Allah’tan) gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü de, daha büyüğü de, istisnasız olarak hepsi muhakkak apaçık bir kitaptadır.
34-Sebe Suresi 3
Zerre bir maddedeki en küçük parçanın adıdır. Zerrenin bir tercümesi de atomdur. Allah atomun varlığına ve atomun bilgisinin önemine böylelikle dikkat çekmiştir. Çıplak gözle masaya, halıya, duvara, taşa bakan bir kişi bunlardaki en küçük birim olan atomu ve atomun içindeki bilginin önemini kavrayamaz. Oysa Kuran atomun bilgisine dikkat çektiği gibi, "Bundan daha küçüğü" ifadesiyle atomdan daha küçük birimlerdeki bilginin önemine de dikkat çekmiştir. Kuran’ın en küçük parçada önemli bilgiler olduğunu vurgulamasının ardından, bundan daha küçüğünde de önemli bilgiler olduğunu vurgulaması atom ve atomun parçacıklarının bilgisinin önemini ortaya koymaktadır. "Bundan daha büyüğü" ifadesiyle atomun birleşenleri olan moleküller gibi birleşimlerin bilgisinin önemi de vurgulanmakta, tüm bunların Allah’ın katında bilindiği hatırlatılmaktadır. Peygamberimiz’in yaşadığı dönemdeki insanlar maddenin en küçük biriminin, bunun parçacıklarının ve bunun bileşenlerinin önemli ve birbirinden ayrı bilgileri içerdiğini, her birinin farklı olduğunu bilecek imkana sahip değillerdi. Kuran, Allah’ın bilgisinin her şeyi kuşatıcı olduğunu söyler. Atoma ve atom altı parçacıklarının önemine dikkat çekilmesi fiziğin günümüzde vardığı çok önemli bilgilerle uyum içindedir. Bütün Evren’i inceleyen kozmolojik fiziğin bilgileri atom fiziğinin bilgileriyle çok ilişkili, çok iç içedir. Kuran ayetinin diğer bir mucizevi işareti de Kuran’ın atoma "zerre" kelimesiyle her dikkat çekişinde onun ağırlığına da (Arapça’sı miskale) değiniyor olmasıdır. (Bilindiği gibi atomların incelenmesinde atom ağırlıkları çok önemli bir bilgidir.)
Reddiyem:
Zerre kelimesi Kur’an’da atom anlamında kullanılmaz, burada açık bir çarpıtma söz konusudur. Bir kere Kur’an 1400 yıl önceki insana da seslenmektedir, atom ise sadece birkaç yüzyıl önce keşfedilmiştir, eğer zerrenin ne olduğu o dönemlerde bilinmese Allah zerre ile misal verir miydi hiç? Anlatmak istediklerini anlatabilir miydi? Sonra, o dönemin insanları zerrenin ne olduğunu bilmeselerdi ister istemez Muhammed’e bunun anlamını, ne olduğunu vb. soracaklardı, eğer sorsalardı Muhammed ne derdi, atom mu? Atom keşfedildikten sonra Arapça’da zerreye atom anlamı verilmiş olabilir, bu dilsel bir gelişmedir, dinsel değil.
Kısacası, mantıken atom olamaz zerrenin dinsel anlamı. Zerre gözle görülebilen en küçük şeylere verilen addır, örneğin küçük karıncalar zerredir veya küçük böcekler ya da çok küçük tohumlar… Pek çok toplumun dilinde zerreyle aynı manada kullanılan sözcükler vardır. Onların metinlerinde de Kur’an’daki gibi böyle ifadelerin olduğu kuşkusuz, peki onlarda mı bilmişler atom ve atom altı parçacıkları?
Kurtubi zerre sözcüğünü şöyle açıklıyor:
Kısacası, mantıken atom olamaz zerrenin dinsel anlamı. Zerre gözle görülebilen en küçük şeylere verilen addır, örneğin küçük karıncalar zerredir veya küçük böcekler ya da çok küçük tohumlar… Pek çok toplumun dilinde zerreyle aynı manada kullanılan sözcükler vardır. Onların metinlerinde de Kur’an’daki gibi böyle ifadelerin olduğu kuşkusuz, peki onlarda mı bilmişler atom ve atom altı parçacıkları?
Kurtubi zerre sözcüğünü şöyle açıklıyor:
Zerre; İbn Abbas ve diğerlerinden nakledildiğine göre kırmızı karıncadır. Kırmızı karınca ise karıncaların en küçüğüdür. Yine İbn Abbas'tan nakledildiğine göre zerre, karıncanın kafasıdır. Yezid b. Harun da der ki: Zerrenin ağırlığının olmadığını iddia ettiler. Nakledildiğine göre, adamın birisi bir ekmek koydu ve zerre denilen bu karıncalar bütünüyle üzerini kapattı. Tekrar o ekmeği tarttı ve bu karıncaların ekmeğin ağırlığını artırmadıklarını gördü.
Derim ki: Kur'an-ı. Kerim ve Sünnet-i Seniyye ise zerrenin bir ağırlığı olduğuna delalet etmektedir. Tıpkı bir dinarın ve onun yarısının bir ağırlığı olduğu gibi. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Zerrenin hardal tohumu olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hiçbir nefse hiçbir şeyle zulmolunmaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile Biz onu getiririz..." (el-Enbiyâ, 21/47) Bundan başka açıklamalar da yapılmıştır. Özetle söyleyecek olursak, bütün şeyler arasında en az ve en küçük olandır.(25)Mucizeciler dışında, bütün İslam âlemi zerrenin, gözle görülebilen en küçük şeylere dendiği konusunda hemfikirdir. Kurtubi çok güzel bir şekilde açıklamış zerrenin nelere dendiğini.
Zerre atom olmadığına göre zerreden daha küçüğü de atomun parçacıkları olamaz. Gerçi zerrenin gözle görülebilen en küçük şeylere dendiğini söyledik ama göz ile çok zor seçilen ama yine görülebilen şeyler de vardır, işte bunlar da "zerreden daha küçük" ifadesine karşılık gelir. Örneğin, Arapların karıncaların en küçüklerine zerre dediklerini Kurtubi’den okuduk, Kur’an “zerreden daha küçüğü” derken bu en küçük karıncalardan daha küçük şeylerden bahsetmektedir, mesela buna en iyi örnek olarak güneş ışığında filan görebildiğimiz, havada süzülen toz zerreciklerini verebiliriz. Toz zerrecikleri Arapların "zerre" dedikleri karıncalardan, hardal tohumlarından(tefsirde de gördüğünüz gibi Kur'an, Enbiya Suresi 47. ayette hardal tohumlarını zerre ile aynı manada kullanmıştır, zerreye işaret etmiştir) çok daha küçüktür. Bunun dışında onlardan daha küçük olup gözle görülebilen nice canlı-cansız varlık var. Anlaşılan Kur’an hardal tohumunu baz alıyor “zerre” derken.
Kısacası tamamıyla gözlemlenebilir canlı-cansız maddeler kastedilmektedir zerre kelimesiyle ve “zerreden daha küçüğü” ifadesiyle. Bunun yanında İncil'de de atoma yorulabilecek bir ayet var;
İbraniler 11: 3=Evrenin Tanrı'nın buyruğuyla yaratıldığını, böylece görülenlerin görünmeyenlerden oluştuğunu iman sayesinde anlıyoruz.Ayet "görülenlerin görünmeyenlerden" oluştuğunu söylüyor, yani buna göre insanlar, dağlar, kayalar vb. her şey görünmeyenlerden oluşmuş. Bu İncil ayeti Kur'an ayetlerinden çok daha sağlam bir şekilde yamanabilir atoma. Orada metafizik şeyleri kastediyor esasında ama sonuçta atom da görünmüyor, ve biz görünmeyen atomdan oluşmuşuz. Kur'an ayetlerinden daha fazla uyuyor bu İncil ayeti.
Demek ki akla-hayale gelmeyecek ilkel düşünceler günümüz verileriyle uyuşuyor gözükebiliyor, aslında başka bir şey anlatılıyor ama bir İncil inanırı atoma uydurup, "mucize" diyebilir buna, çok kolay da uyar. Ama gerçekte ne mucize var, ne de atom. İşte bizim mucizecilerin yaptıkları da bundan ibaret.
Biraz da eski kaynaklardan örnekler vereceğim, örneğin Tevrat’ta da geçer zerre kelimesi:
Dağlar daha oluşmadan, tepeler belirmeden, Rab dünyayı, kırları ve dünyadaki toprağın zerresini yaratmadan doğdum.(Özdeyişler 8:25-26)Bir başka Tevrat ayeti daha:
Rab için uluslar kovada bir damla su, terazideki toz zerreciği gibidir. Adaları ince toz gibi tartar.(Yeşaya 40:15)Eğer zerre atom demek ise,Tevrat Kur’an’dan önce bilmiş atomu,mucizecilerin yaptığı Tevrat’ın mucizesini çalmak değil midir? Dahası Kur’an’dan çok önce atom fikri zaten ortaya atılmıştı, dolayısıyla Kur’an gerçekten atomdan bahsetseydi dahi bu Kur’an’ın mucizesi olamazdı:
Abdera’lı Demokritos M.Ö beşinci yüzyılda yaşamış bir Yunanlı filozoftur.O, “gülen filozof” olarak tanınmaktadır çünkü o insanların kusurlarından eğleniyordu ve bazen parçacık fiziğinin babası olarak anılmaktadır.O bazı önceden bilme düşüncelerine sahipti. Yaşantısının bir noktasında, derin bir depresyona girip, aç kalarak kendisini öldürmeye çalışmıştır. Kız kardeşleri ona bir oyun oynamıştır. Demeter festivalini kutlamak için, onlar ekmek pişirmişlerdir. Rüzgârın yardımıyla onun odasına ekmeğin kokusunun ulaşması ile o -yalnızca fiziksel olarak değil, aynı zamanda entelektüel açıdan- yaşama geri dönmüştür. O kendi kendine madde olarak mutfakta bulunan ekmeğin nasıl olup da aşağıdaki kendi yatak odasına yolculuk ettiğini sormuştur. Onun çözümü atomdu. Bu, “kesilemeyecek bir şey” idi. Ekmekteki atomlar yolculuk ederek onun burnuna ulaşmışlardı. Demokritos tüm maddelerin sonlu, görülemeyen ve bölünemeyen parçacıklardan oluştuğunu öne sürmüştür. Onlar çeşitli şekillerde birleşerek bizim etrafımızda gördüğümüz tüm nesneleri oluşturmaktadır.(26)Mucizeciler en basit şeylerin bile antik zamanlarda bilinebilmesine mucize diyedursunlar, Demokritos atom sonucuna mantığını kullanarak ulaşabilmiş, Tanrı’dan yardım filan da almamış. Üst kattaki bir yiyeceğin kokusu aşağı kata nasıl gelmektedir? Demek ki, havada hareket eden, gözle görülemeyen bir şeyler var. Şüphesiz bir şeyler var ki, koku da var, o şeyler olmasa koku da olmaz. Gördüğünüz gibi mantık çok basit, ama mucizecilere göre insanoğlu mantık kuramaz, bir şeyleri keşfedebilmesi, düşünebilmesi için illa ki Tanrı’nın yardımına ihtiyaçları vardır. Yoksa en basit bilimsel bilgileri bile Kur’an’a yamamaya çalışıp, “bilimsel mucize” diye lanse ederler miydi hiç?
Farklı bir kaynakta ise şunlar yazılı:
Bazı filozoflar Elea Okulu’na şiddetle karşı geliyordu. Empedokles’e göre(M.Ö. 495- 435) evren tek bir özden değil, dört elementten oluşuyordu: Hava, toprak, ateş ve su. Farklı bir düşünce de Anaksagoras’a(M.Ö. 500-428) aitti. O’na göre evren farklı özleri olan küçük “tohum”lardan oluşuyordu. Leukippos(M.Ö. 5. yüzyıl) ve Demokritos’a(M.Ö. 460-357) göre ise evren görünmez atomlardan meydana geliyordu. Bu filozoflar bazen atomist ya da pluralist olarak anılırlar.(27)Atom düşüncesine Hintlilerde de rastlıyoruz:
Hem antik Hintliler hem de ön-Sokratik Yunanlılar mantık aracılığı ile farklı mantıksal yollar izleyerek atomlar üzerine kendi inanışlarına ulaşmışlardı.Demokritos basit olarak maddenin bölünemeyen parçacıkları olarak atomların varolması gerektiğini öne sürmüştü.Büyülü bir bıçak ile bir peynir parçasının gitgide daha küçük parçalara ayrıldığını düşünün. Onu sonsuza kadar kesebilir misiniz? O, hayır sonucuna ulaşmıştır. Nihai olarak, siz atoma ulaşırsınız. Ancak bu yalnızca bir varsayım, iyi bir tahmindir. Neden sonsuza kadar kesemeyelim ki? Hintliler aynı sonuca farklı bir rota izleyerek ulaşmışlardır. “Bir dağ ile bir köstebek yuvasını ele alın demişlerdir. Hangisi daha çok parçacığa sahiptir? Açık bir şekilde, dağ.Bu onu sonsuza dek parçalayamayacağımızı gösterir.Çünkü sonlu, bölünemeyen bir parçacık vardır. Eğer parçacıklar bölünemeyecek kadar küçük ise, dağ ve köstebek yuvası eşit parçacık sayısına sahip olacaklar ve onlar herhangi gerçek anlamlarını kaybedeceklerdir”.Yine bir varsayıma ulaşılmıştır fakat bu kez Demokritos’un tahmininden daha sıkı bir düşünce yapısı vardır. Ve Hintliler, Demokritos’tan farklı olarak sonlu oluşumların gelişmemiş, ilkel bir anlayışını ortaya koymuşlardır.(28)Gördüğünüz gibi Hintliler de farklı bir mantık kurarak, Demokritos’la aynı sonuca ulaşmışlar.
Ağırlık konusuna ise girmeye hiç gerek yok sanırım, Allah’tan zerre ağırlığınca da olsa hiçbir şey geri kalmaz ise, zerre hiç ağır olmadığına göre, burada yazar Allah’tan hiçbir şeyin gizli kalmayacağını anlatmak istemiş.
Sonuç:
• Zerre atom anlamına gelmemektedir. Bunu Kurtubi’nin açıklamalarından anladığımız gibi, mantıksal olarak da anlamı atom olamaz. Zira Kur’an 1400 yıl önceki insana da seslenmektedir ve ona ne olduğunu bilmediği bir şey ile misal vermez,veremez. Dolayısıyla “atomdan daha küçüğü” ifadesinin de atomun parçacıklarına yorulmasına imkân yoktur, gerçeklere epey bir sadakatsiz olmak gerekir bunu yapabilmek için.
• Zerre kelimesi Tevrat’ta da geçtiği için, eğer gerçekten atom anlamına gelseydi bile bu Kur’an’ın değil, Tevrat’ın mucizesi olurdu.
• İddiacıların söylediklerinin aksine, Kur’an’dan çok önce atom fikrine ulaşılmıştı, bunu Yunanlılarda ve Hintlilerde gördük. Dolayısıyla zerre kelimesi gerçekten atom anlamına gelseydi bile Kur’an’dan çok önce atom düşüncesine erişildiği için,bu yine Kur’an’ın mucizesi olamazdı.İnsanlar Tanrı olmaksızın, mantıksal çıkarımlar yaparak atom –ve diğer bütün bilimsel verilere- ulaşabiliyorlar.Bunun tarihte ve günümüzde sayısız kanıtı vardır.
-------------------------------------------------------------------------------------
25Kurtubi,El Camiul Ahkamul Kur'an,Nisa Suresi,40. ayetin tefsiri.
26Dick Teresi,Kayıp Keşifler,s.220.
27Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Antik Dünya Ansiklopedisi, s.255.
28Dick Teresi,Kayıp Keşifler,s.234.