Kur'an'da Uzayın Keşfinin Müjdelenmesi
KUR’AN’DA UZAYIN KEŞFİ MÜJDELENMİŞTİR
Bu yazı Masud Masihiyyen isimli yazarın Kur’an’ın bilimsel mucizeler içerdiğini reddetmek amacıyla yaptığı çalışmanın Türkçe’ye çevrilmiş biçimidir.
Ahmet Başaran’ın ve Onunla aynı yolda yürüyen İslamcı yazarların mucize arama çabalarına Kur’an surelerinden en çok hangisinin malzeme olduğu yönünde bir soru sorulsa, bu sorunun yanıtı, şüphesiz, Rahman Suresi olacaktır. Bunun en önemli sebebi de Kur’an’ın pek çok suresinde dikkate değer bir mucize olarak yorumlanacak tek bir ayetin bile bulunmamasına karşın, ilgili surede yapılan tahrifat çalışmalarından iki adet mucizenin birden çıkartılabilmesidir! Bu iki mucizenin biri “denizlerin bir birleriyle karışmadığının” 1400 sene öncesinden ilan edilebilmesi üzerine kuruluyken, ikincisi de gelecekle ilgili bir kehanetin yakın geçmişte gerçekleşmiş olması üzerine kuruludur. Denizler ile ilgili mucize iddiasını daha sonra yanıtlayacağımız için, şimdi Ahmet Başaran’ın Rahman Suresi’nin 33. ayetine dayanarak “Kuran’ın gelecek dönemlerle ilgili kehanetleri1” başlığı altında ortaya attığı “uzay yolculuğuna ilişkin” son derece bilimsel (!) teorisini inceleyelim. Bir başka Kuran mucizesi “palavrasına” kapı aralayan ünlü ayet şöyledir:
Ey cin ve insan toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarından çıkıp gidebilirseniz, haydi çıkın. Halbuki siz ancak büyük bir kuvvetle çıkabilirsiniz. (yâ ma’şerelcinni vel’insi inistetatüm en tenfüzû min aktârissemâvâti vel’ardı fenfüzû, lâ tenfüzûne illâ bisultân) (Rahman, 33)2.
Kur’an’ın gelecek döneme ilişkin tüm sırlarını ve kehanetlerini bir çırpıda çözmekle ünlü Başaran, bu ayette gizli gerçekleri de hemen gün ışığına çıkarmaktadır:
İnsanların uzayı araştırmaları ve keşfetmeleri 4 Ekim 1957’de Sovyet uydusu Sputnik’in uzaya fırlatılmasıyla başladı. Nitekim Kuran’da 1400 sene önce insanların böyle bir alanda gösterecekleri gelişmelere ve uzaya çıkışın mümkün olabileceğine işaret edilmektedir. Ayette ‘üstün bir güç’ olarak çevrilen, Arapça ‘sultan’ kelimesi ‘huccet, burhan, güç, kuvvet, hüküm, kanun, yol, otorite, izin, ruhsat verme, meşru kılma, delil’ gibi anlamlara gelmektedir. Dikkat edilecek olursa, yukarıdaki ayette insanların göklerin ve yerin derinliklerini hiç geçemeyecekleri değil, fakat ancak üstün bir güç ile geçebilecekleri vurgulanmaktadır. Nitekim 20. yüzyıldaki üstün teknoloji sayesinde Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu durum gerçekleşmiştir3. (149)
Açıkçası, bizleri Başaran’ın bu derin açıklamalarından daha fazla hayrete düşüren bir şey varsa o da kendilerini genelde bilim yanlısı akılcılar olarak tanımlayan UFO meraklılarının bile bu Başaran yorumunun büyüsüne kapılmalarıdır! Tanımlanamayan gök cisimlerinin gerçekten var olduğunu kanıtlamak için her yöntemi deneyen UFOcu takımının bazı temsilcileri, ilgili yorumu kendi çıkarları pahasına kullanmaktan ve Kur’an’a bilimkurgusal bir açıdan yaklaşmaktan büyük zevk almaktadırlar. Bunda bir parça da olsa haksız sayılmazlar; zira ilgili Kuran cümlesi insanların uzay araştırmaları yapacaklarını yüzlerce yıl önceden son derece anlaşılır ve açık bir şekilde dile getirmiş ve bir başka mucizeye imza atmıştır(!) Yalnız bu noktada İslam’ın kutsal metninin uzay ile ilgili bu mucizesini büyük bir sevinç ve coşku ile kucaklayanların ufak bir sorunları vardır: yukarıdaki ayette insanlar kadar “cinler”e de seslenilmekte ve sayın Ahmet Başaran’ın yorumuna göre onların da uzaya gidebilecekleri söylenmektedir; üstelik Allah, uzaya gitsinler diye cinleri de füze kullanmaya teşvik etmektedir. Oysa ne acıdır ki, görünmeyen cinlerin uzaya gidip gitmediklerini, eğer şimdiye kadar gittilerse de füze kullanıp kullanmadıklarını bilmek imkansızdır; bu sebeple Rahman Suresi’nin 33. ayetinde yazılı olduğu iddia edilen kehanetin ancak bir kısmı gerçekleşmiştir ve bu da ayetin mucizevilik oranını % 100’den % 50’ye düşürmektedir.
Rahman Suresi’nde insanların yanı sıra cinlere de hitap edilmiş olması Sure’nin konu bütünlüğü göz önüne alındığında son derece doğaldır: Sure’de öncelikle insanların yaratıldığını söylenmekte (3. ayet), sonra da cinlerin nasıl yaratıldığı açıklanmaktadır (15. ayet). Bu konu bütünlüğü ise 33. ayetin kendisinden önce ve sonra gelen ayetlerle aynı bağlamda yorumlanması gerektiğine işaret eder. Sure’nin 31. ayetine göre Allah cin ve insanlara şöyle seslenmektedir: “Sizinle meşgul olacağız”. Bu ifadenin tehdit içerdiğinden ve Kıyamet günü yargısına gönderme yaptığından emin olabilmek içinse füzeli uzay yolculuğunu müjdelediği iddia edilen ayetten hemen sonraki ayetleri okumak gerekir:
Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Üzerlerinize alevli ateş, erimiş bakır dökülür de kendinizi kurtaracak yardımcı bulamazsınız. (Rahman, 34-35).
Sayın Başaran’ın gözünden kaçan bu ayetlerde Allah, insanları ve cinleri tehdit etmekte ve onların kurtulamayacaklarını söylemektedir. Rahman Suresi’nin bundan sonraki ayetlerinde de aynı konu bütünlüğü korunmuş ve “günah” kavramından bahsedildikten sonra detaylı cennet ve cehennem tasvirlerine geçilmiştir. Bu durumda, 33. ayetteki ifadelerle “Kıyamet gününde hiç kimsenin Allah’ın gazabından kaçamayacağı” öğretisinin pekiştirilmeye çalışıldığı açıktır. Sonuçta, bu ayetin insanların uzay çalışmalarıyla ilgisi yoktur; ayetin tek işlevi insanların ve cinlerin Allah’ın yargısından ve gazabından kaçamayacaklarını vurgulamaktır. Bunun içindir ki ayette Allah önce cinleri ve insanları bu dünyadan kaçmaya çağırmakta ve hemen ardından da onların acizliğini adeta yüzlerine vurmaktadır!
Diğer önemli bir husus da, Kuran’da Rahman Suresi’nin 33. ayetine benzer birkaç ayetin daha bulunmasıdır ve bu ayetler de Başaran’ın yaptığı yorumun ne kadar hatalı olduğunu göstermektedir. Örneğin, Kur’an’da cinler (insanlar gibi uzaya çıkmaları beklenen!) şöyle demektedirler:
Anladık ki yeryüzünde bulunsak da, yukarılara kaçsak da Allah’ı asla aciz kılamayacağız(Cin Suresi, 12).
Bu cümlede cinler nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın kendilerine ulaşacağını korku içinde itiraf etmek için “yeryüzünde ve “yukarıda bulunmak” ifadesini kullanmaktadırlar; ki bu kelimelerin Rahman 33’deki “yerin ve göğün kenarından çıkıp gitmek” ifadesi ile benzerliği ortadadır. Cinlerin değindiği bu öğretiyi ufak bir değişiklikle dile getiren bir başka ayet:
Sizler yeryüzünde saklansanız da, veya gökte olsanız da Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. (Ankebut, 22)
Bütünlük içinde okunduğunda, bu Kuran cümlesinin insanlara hitap ettiği anlaşılacaktır; ancak ayetin diğer önemli bir özelliği insanların gökyüzünde bulunabileceklerini belirtmesidir, üstelik füzeye gerek bile duymadan?!? Her nasılsa, füzeye karşılık gelen “büyük güç” kavramını dışladığı için olsa gerek, bu Kuran ayeti Başaran’ın veya UFO sevdalılarının dikkatini çekmeyi başaramamıştır! Başaran ve yandaşlarının Cin ve Ankebut Surelerindeki söz konusu ayetleri görmezden gelmelerinin tek sebebi de bu iki ayetin Rahman 33’de cin ve insan gruplarına yönelik uyarının gerçek bağlamını göstermede anahtar görevi görmesidir! Açıkça görülmektedir ki; Rahman Suresi’nin kehanet içerdiği söylenen 33. ayeti, cinlerin (Cin 12) ve insanların (Ankebut 22) “Allah’ın herkese her mekanda ulaşabileceği” yolundaki itiraflarının Allah’ın alaylı bir uyarısına dönüşmüş biçimidir ve uzay yolculuklarıyla yakından uzaktan alakası yoktur.
Bir Kur’an mucizesinin daha, aslında tahrifat sonucu tasarlanmış bir Ahmet Başaran mucizesi olduğunu gösterdikten sonra, Başaran’ın iddialarını kanıtlamaya çalışırken üzerinde gereğinden fazla durduğu “üstün güç” kavramını da incelememiz tahrifat çalışmalarının boyutlarını gözler önüne serecektir. Hatırlamak gerekirse, Başaran’a göre ayette geçen Arapça sultân ile insanların ancak teknolojik gelişmeler sonucunda ulaşabildikleri güce (yani füzeye!) işaret edilmektedir. Oysa ayette bu kelimenin bulunmasının amacı yerden ve gökten çıkıp gitme çağrısına paralel olarak insanları ve cinleri aşağılamak ve Allah’ın değil; insan ve cinlerin güçsüzlüğünü dile getirmektir. Hepsinden önemlisi, Arapça’daki kelime fiziksel bir güç kavramından çok yetki ve iktidar kavramlarına karşılık gelmektedir. Başka bir deyişle, Rahman Suresindeki ilgili ayette Allah insanların ve cinlerin Kıyamet gününde ilahi yargıdan kaçma yetkisine sahip olmadıklarını söylemektedir.
Bunu destekler bir şekilde, Kur’an’ın başka bir ayetinde aynı kelime (sultân) insanüstü bir gücün simgesi olarak değil de insanın sahip olduğu ancak Kıyamet gününde kaybedeceği iddia edilen güç anlamında kullanılmaktadır:
Kuvvetim benden zail oldu (heleke anniy sultâniyeh) (El Hakka Suresi, 29)4.
Bu ayeti Başaran’ın çevirisine göre yeniden okuduğumuzda şöyle bir Kur’an cümlesi ile karşılaşırız: “Teknolojik gücüm (füzelerim) elimden alındı”. Görüldüğü gibi, Kur’an tahrifatı sürüp giderken, bilim yanlısı yorum peşinde koşanlar Allah’ın sözü olduğu savunulan ve yüceltilen bir metni son derece komik bir duruma düşürmektedir.
Son olarak belirtelim ki; sırf bilimsel gelişmelere uygun benzetmeler içeriyor diye tahrifata kurban giden ve esasında insanların Allah’tan asla kaçamayacaklarını öğretmekten başka hiçbir şey işlevi olamayan Rahman 33’deki “göğe çıkma” kavramı, Kur’an’dan çok uzun zaman önce yazılmış olan Eski Ahit adlı Yahudi kutsal metinlerindeki bir Mezmur’da da yer almaktadır! Allah’ın bilgeliğini ve kudretini överken insanın acizliğini anlatan ve Yaratıcıdan kaçmanın imkansızlığını vurgulayan 139. Mezmur’un 1-12. ayetlerini5 burada sunup son sözü okuyucuya bırakıyoruz:
“Önden ve arkadan beni kuşatırsın,
koyarsın elini üzerime.
Beni aşan bir bilgi harikası,
Erişmediğim bir yükseklik”.
“Nereye gideyim uzak olmak için senin soluğundan?
Nereye kaçayım uzak olmak için senin yüzünden?
Göklere tırmansam, işte oradasın!
Ölüler ülkesine insem, yine oradasın!”
“Seherin kanatlarını alsam,
gidip denizlerin ötesinde otursam,
orada da elin bana yol gösterir,
ve sağ elin beni tutar.”
KAYNAK: http://www.answering-islam.org/turkce/kuranikerim/kurandauz.html
Bu yazı Masud Masihiyyen isimli yazarın Kur’an’ın bilimsel mucizeler içerdiğini reddetmek amacıyla yaptığı çalışmanın Türkçe’ye çevrilmiş biçimidir.
Ahmet Başaran’ın ve Onunla aynı yolda yürüyen İslamcı yazarların mucize arama çabalarına Kur’an surelerinden en çok hangisinin malzeme olduğu yönünde bir soru sorulsa, bu sorunun yanıtı, şüphesiz, Rahman Suresi olacaktır. Bunun en önemli sebebi de Kur’an’ın pek çok suresinde dikkate değer bir mucize olarak yorumlanacak tek bir ayetin bile bulunmamasına karşın, ilgili surede yapılan tahrifat çalışmalarından iki adet mucizenin birden çıkartılabilmesidir! Bu iki mucizenin biri “denizlerin bir birleriyle karışmadığının” 1400 sene öncesinden ilan edilebilmesi üzerine kuruluyken, ikincisi de gelecekle ilgili bir kehanetin yakın geçmişte gerçekleşmiş olması üzerine kuruludur. Denizler ile ilgili mucize iddiasını daha sonra yanıtlayacağımız için, şimdi Ahmet Başaran’ın Rahman Suresi’nin 33. ayetine dayanarak “Kuran’ın gelecek dönemlerle ilgili kehanetleri1” başlığı altında ortaya attığı “uzay yolculuğuna ilişkin” son derece bilimsel (!) teorisini inceleyelim. Bir başka Kuran mucizesi “palavrasına” kapı aralayan ünlü ayet şöyledir:
Ey cin ve insan toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarından çıkıp gidebilirseniz, haydi çıkın. Halbuki siz ancak büyük bir kuvvetle çıkabilirsiniz. (yâ ma’şerelcinni vel’insi inistetatüm en tenfüzû min aktârissemâvâti vel’ardı fenfüzû, lâ tenfüzûne illâ bisultân) (Rahman, 33)2.
Kur’an’ın gelecek döneme ilişkin tüm sırlarını ve kehanetlerini bir çırpıda çözmekle ünlü Başaran, bu ayette gizli gerçekleri de hemen gün ışığına çıkarmaktadır:
İnsanların uzayı araştırmaları ve keşfetmeleri 4 Ekim 1957’de Sovyet uydusu Sputnik’in uzaya fırlatılmasıyla başladı. Nitekim Kuran’da 1400 sene önce insanların böyle bir alanda gösterecekleri gelişmelere ve uzaya çıkışın mümkün olabileceğine işaret edilmektedir. Ayette ‘üstün bir güç’ olarak çevrilen, Arapça ‘sultan’ kelimesi ‘huccet, burhan, güç, kuvvet, hüküm, kanun, yol, otorite, izin, ruhsat verme, meşru kılma, delil’ gibi anlamlara gelmektedir. Dikkat edilecek olursa, yukarıdaki ayette insanların göklerin ve yerin derinliklerini hiç geçemeyecekleri değil, fakat ancak üstün bir güç ile geçebilecekleri vurgulanmaktadır. Nitekim 20. yüzyıldaki üstün teknoloji sayesinde Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu durum gerçekleşmiştir3. (149)
Açıkçası, bizleri Başaran’ın bu derin açıklamalarından daha fazla hayrete düşüren bir şey varsa o da kendilerini genelde bilim yanlısı akılcılar olarak tanımlayan UFO meraklılarının bile bu Başaran yorumunun büyüsüne kapılmalarıdır! Tanımlanamayan gök cisimlerinin gerçekten var olduğunu kanıtlamak için her yöntemi deneyen UFOcu takımının bazı temsilcileri, ilgili yorumu kendi çıkarları pahasına kullanmaktan ve Kur’an’a bilimkurgusal bir açıdan yaklaşmaktan büyük zevk almaktadırlar. Bunda bir parça da olsa haksız sayılmazlar; zira ilgili Kuran cümlesi insanların uzay araştırmaları yapacaklarını yüzlerce yıl önceden son derece anlaşılır ve açık bir şekilde dile getirmiş ve bir başka mucizeye imza atmıştır(!) Yalnız bu noktada İslam’ın kutsal metninin uzay ile ilgili bu mucizesini büyük bir sevinç ve coşku ile kucaklayanların ufak bir sorunları vardır: yukarıdaki ayette insanlar kadar “cinler”e de seslenilmekte ve sayın Ahmet Başaran’ın yorumuna göre onların da uzaya gidebilecekleri söylenmektedir; üstelik Allah, uzaya gitsinler diye cinleri de füze kullanmaya teşvik etmektedir. Oysa ne acıdır ki, görünmeyen cinlerin uzaya gidip gitmediklerini, eğer şimdiye kadar gittilerse de füze kullanıp kullanmadıklarını bilmek imkansızdır; bu sebeple Rahman Suresi’nin 33. ayetinde yazılı olduğu iddia edilen kehanetin ancak bir kısmı gerçekleşmiştir ve bu da ayetin mucizevilik oranını % 100’den % 50’ye düşürmektedir.
Rahman Suresi’nde insanların yanı sıra cinlere de hitap edilmiş olması Sure’nin konu bütünlüğü göz önüne alındığında son derece doğaldır: Sure’de öncelikle insanların yaratıldığını söylenmekte (3. ayet), sonra da cinlerin nasıl yaratıldığı açıklanmaktadır (15. ayet). Bu konu bütünlüğü ise 33. ayetin kendisinden önce ve sonra gelen ayetlerle aynı bağlamda yorumlanması gerektiğine işaret eder. Sure’nin 31. ayetine göre Allah cin ve insanlara şöyle seslenmektedir: “Sizinle meşgul olacağız”. Bu ifadenin tehdit içerdiğinden ve Kıyamet günü yargısına gönderme yaptığından emin olabilmek içinse füzeli uzay yolculuğunu müjdelediği iddia edilen ayetten hemen sonraki ayetleri okumak gerekir:
Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Üzerlerinize alevli ateş, erimiş bakır dökülür de kendinizi kurtaracak yardımcı bulamazsınız. (Rahman, 34-35).
Sayın Başaran’ın gözünden kaçan bu ayetlerde Allah, insanları ve cinleri tehdit etmekte ve onların kurtulamayacaklarını söylemektedir. Rahman Suresi’nin bundan sonraki ayetlerinde de aynı konu bütünlüğü korunmuş ve “günah” kavramından bahsedildikten sonra detaylı cennet ve cehennem tasvirlerine geçilmiştir. Bu durumda, 33. ayetteki ifadelerle “Kıyamet gününde hiç kimsenin Allah’ın gazabından kaçamayacağı” öğretisinin pekiştirilmeye çalışıldığı açıktır. Sonuçta, bu ayetin insanların uzay çalışmalarıyla ilgisi yoktur; ayetin tek işlevi insanların ve cinlerin Allah’ın yargısından ve gazabından kaçamayacaklarını vurgulamaktır. Bunun içindir ki ayette Allah önce cinleri ve insanları bu dünyadan kaçmaya çağırmakta ve hemen ardından da onların acizliğini adeta yüzlerine vurmaktadır!
Diğer önemli bir husus da, Kuran’da Rahman Suresi’nin 33. ayetine benzer birkaç ayetin daha bulunmasıdır ve bu ayetler de Başaran’ın yaptığı yorumun ne kadar hatalı olduğunu göstermektedir. Örneğin, Kur’an’da cinler (insanlar gibi uzaya çıkmaları beklenen!) şöyle demektedirler:
Anladık ki yeryüzünde bulunsak da, yukarılara kaçsak da Allah’ı asla aciz kılamayacağız(Cin Suresi, 12).
Bu cümlede cinler nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın kendilerine ulaşacağını korku içinde itiraf etmek için “yeryüzünde ve “yukarıda bulunmak” ifadesini kullanmaktadırlar; ki bu kelimelerin Rahman 33’deki “yerin ve göğün kenarından çıkıp gitmek” ifadesi ile benzerliği ortadadır. Cinlerin değindiği bu öğretiyi ufak bir değişiklikle dile getiren bir başka ayet:
Sizler yeryüzünde saklansanız da, veya gökte olsanız da Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. (Ankebut, 22)
Bütünlük içinde okunduğunda, bu Kuran cümlesinin insanlara hitap ettiği anlaşılacaktır; ancak ayetin diğer önemli bir özelliği insanların gökyüzünde bulunabileceklerini belirtmesidir, üstelik füzeye gerek bile duymadan?!? Her nasılsa, füzeye karşılık gelen “büyük güç” kavramını dışladığı için olsa gerek, bu Kuran ayeti Başaran’ın veya UFO sevdalılarının dikkatini çekmeyi başaramamıştır! Başaran ve yandaşlarının Cin ve Ankebut Surelerindeki söz konusu ayetleri görmezden gelmelerinin tek sebebi de bu iki ayetin Rahman 33’de cin ve insan gruplarına yönelik uyarının gerçek bağlamını göstermede anahtar görevi görmesidir! Açıkça görülmektedir ki; Rahman Suresi’nin kehanet içerdiği söylenen 33. ayeti, cinlerin (Cin 12) ve insanların (Ankebut 22) “Allah’ın herkese her mekanda ulaşabileceği” yolundaki itiraflarının Allah’ın alaylı bir uyarısına dönüşmüş biçimidir ve uzay yolculuklarıyla yakından uzaktan alakası yoktur.
Bir Kur’an mucizesinin daha, aslında tahrifat sonucu tasarlanmış bir Ahmet Başaran mucizesi olduğunu gösterdikten sonra, Başaran’ın iddialarını kanıtlamaya çalışırken üzerinde gereğinden fazla durduğu “üstün güç” kavramını da incelememiz tahrifat çalışmalarının boyutlarını gözler önüne serecektir. Hatırlamak gerekirse, Başaran’a göre ayette geçen Arapça sultân ile insanların ancak teknolojik gelişmeler sonucunda ulaşabildikleri güce (yani füzeye!) işaret edilmektedir. Oysa ayette bu kelimenin bulunmasının amacı yerden ve gökten çıkıp gitme çağrısına paralel olarak insanları ve cinleri aşağılamak ve Allah’ın değil; insan ve cinlerin güçsüzlüğünü dile getirmektir. Hepsinden önemlisi, Arapça’daki kelime fiziksel bir güç kavramından çok yetki ve iktidar kavramlarına karşılık gelmektedir. Başka bir deyişle, Rahman Suresindeki ilgili ayette Allah insanların ve cinlerin Kıyamet gününde ilahi yargıdan kaçma yetkisine sahip olmadıklarını söylemektedir.
Bunu destekler bir şekilde, Kur’an’ın başka bir ayetinde aynı kelime (sultân) insanüstü bir gücün simgesi olarak değil de insanın sahip olduğu ancak Kıyamet gününde kaybedeceği iddia edilen güç anlamında kullanılmaktadır:
Kuvvetim benden zail oldu (heleke anniy sultâniyeh) (El Hakka Suresi, 29)4.
Bu ayeti Başaran’ın çevirisine göre yeniden okuduğumuzda şöyle bir Kur’an cümlesi ile karşılaşırız: “Teknolojik gücüm (füzelerim) elimden alındı”. Görüldüğü gibi, Kur’an tahrifatı sürüp giderken, bilim yanlısı yorum peşinde koşanlar Allah’ın sözü olduğu savunulan ve yüceltilen bir metni son derece komik bir duruma düşürmektedir.
Son olarak belirtelim ki; sırf bilimsel gelişmelere uygun benzetmeler içeriyor diye tahrifata kurban giden ve esasında insanların Allah’tan asla kaçamayacaklarını öğretmekten başka hiçbir şey işlevi olamayan Rahman 33’deki “göğe çıkma” kavramı, Kur’an’dan çok uzun zaman önce yazılmış olan Eski Ahit adlı Yahudi kutsal metinlerindeki bir Mezmur’da da yer almaktadır! Allah’ın bilgeliğini ve kudretini överken insanın acizliğini anlatan ve Yaratıcıdan kaçmanın imkansızlığını vurgulayan 139. Mezmur’un 1-12. ayetlerini5 burada sunup son sözü okuyucuya bırakıyoruz:
“Önden ve arkadan beni kuşatırsın,
koyarsın elini üzerime.
Beni aşan bir bilgi harikası,
Erişmediğim bir yükseklik”.
“Nereye gideyim uzak olmak için senin soluğundan?
Nereye kaçayım uzak olmak için senin yüzünden?
Göklere tırmansam, işte oradasın!
Ölüler ülkesine insem, yine oradasın!”
“Seherin kanatlarını alsam,
gidip denizlerin ötesinde otursam,
orada da elin bana yol gösterir,
ve sağ elin beni tutar.”
KAYNAK: http://www.answering-islam.org/turkce/kuranikerim/kurandauz.html