Ay'ın Yörüngesi
Mucize İddiaları:
Ay’a da bir takım evrelerle ölçü biçtik. Nitekim o eski ve eğri hurma dalı gibi döner.
36-Yasin Suresi 39
Ay, Güneş sisteminin diğer uydularıyla karşılaştırıldığında çok büyük bir uydudur. Ay’ın oluşumuyla ilgili farklı teoriler vardır. En yaygın teoriye göre Dünya’mız ile bir gökcismi çarpışmış, bu çarpışmanın etkisiyle Dünya’nın kabuğundan büyük bir parça kopmuş ve sonra bu parça Ay’a dönüşmüştür. Kesin olmasa da son zamanlarda Amerikan sonda aracı "Lunar Prospector" dan gelen bilgiler bu teoriyi desteklemektedir. Ay’ın küçük çekirdeği Dünya’nın dış kabuğuyla büyük benzerlik göstermektedir.
Ay, Dünya etrafındaki eliptik dolanımını 27 gün, 7 saat, 43 dakika, 11 saniyede tamamlar. Ay (Kamer) kelimesinin Kuran’da 27 kez geçmesi ise Kuran’ın ayrı bir mucizesidir (Kitabın matematiksel mucizeler ile ilgili kısmında bu konuya değineceğiz.) Ay, Dünya etrafında kıvrılan, sarılan bir yörüngede hareket eder. Dünya’nın Güneş etrafındaki dolaşımı gerçekleşirken Ay da Dünya’nın etrafında bazen önünde, bazen arkasında olmak üzere sarmal bir yol izler. Böylece Ay, Dünya’nın yörüngesi boyunca kıvrım kıvrım dönerek yol alan bir yörüngeye sahip olur. Tıpkı kıvrılan ve bükülen bir dal gibi. Bu bölümde incelediğimiz ayette, Ay’ın yörüngesine "urcun" kelimesiyle işaret edilir. "Urcun", "hurmanın eğri, salkım dalı"nı ifade eder. Ayette bu eğri salkım dalı, "eski" ifadesiyle de tasvir edilmiştir ki hurma çöpünün eskisi daha ince ve daha eğri olmaktadır. Bu çok hoş, çok güzel tasvir edici bir benzetmedir. Bu benzetmeyle Ay’ın evrelerindeki ilk ve son şekliyle beraber, Ay’ın Dünya etrafında katettiği yörüngenin şekline de işaret vardır. Ayetin matematiksel ölçülendirmeye dikkat çekmesi kadar, eğri ve eski hurma dalıyla yaptığı benzetme de mucizevi niteliktedir ve o dönemin bilgi seviyesiyle ne Ay’ın yörüngesindeki matematiksel inceliklerin, ne de Ay’ın Dünya’nın etrafında dolanırken çizdiği yörüngenin şeklinin bilinmesi mümkündür.
Ay’ın Güneş’e Bağımlı Olması:
1- Ve Güneş, ve onun parıltısı
2- Ve uyup onu izlediğinde Ay’a
91- Şems Suresi 1-2
Kuran, "eğri, eski hurma dalı" benzetmesiyle Ay’ın Evren’deki yörüngesini mükemmel bir şekilde açıklamıştır. Yukarıda alıntıladığımız ayette ise Ay’ın Güneş ile ilişkisi açıklanır. Ayette kullanılan "talaa" kelimesini "uyup izlemek" diye çevirdik. Bu kelime bağımlı olmayı, birine uyup ardınca gitmeyi ifade etmektedir. Gerçekten de Ay uydusu olduğu Dünya ile beraber Güneş’in etrafında döner ve Evren’in içinde Güneş nereye doğru hareket ediyorsa Ay ve Dünya da oraya doğru hareket eder. Hareket edip, ilerleyen bir Güneş’in etrafında Ay ve Dünya döner. Yani Ay ve Dünyamız tamamen Güneş’in hareketine bağımlıdırlar. Güneş’in ardı sıra hareket ederek Evren’de konum değiştirirler.
Ay’ın içinde bulunduğu sistemin hareket merkezi Güneş’tir. Ay’ın Güneş’e tabi olup onu izlediğinin söylenmesi de Kuran’ın sayısız mucizelerinden biridir. Her mucizede hayranlık hissimiz daha da artmaktadır…Reddiyem:
Bu ayetin meali de, mucizecilerin diğer pek çok ayet için yaptıkları gibi çarpıtılmıştır. Ayetin gerçek meali şudur:
Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur. (Diyanet İşleri Meali)Gerçi Diyanet İşleri’nin mealinde de çarpıtma var, parantez içinde ekledikleri “evreler” ayetin orijinalinde yoktur ama konumuz bu değil. Diğer Kur’an meallerini de incelerseniz göreceksiniz ki, mealcilerin hepsi ayeti bu şekilde çevirmiş, mucizecilerin çevirdikleri gibi çevirenler bir elin parmaklarını geçmiyor.
Ayet açıkça Ay’ın “hilal” şeklini almasından bahsediyor, Ay zamanı gelince kurumuş hurma dalı gibi bir şekle(hilal) bürünür diyor, hurma dalının şekli gibi bir yörünge izliyor demiyor.
Ayetin bilimdışı noktasını da Erdoğan Aydın’dan aktarayım;
…Yukarıdaki ayetin bizi ilgilendiren asıl ilginç yanı; Ay’ın kesintisiz hareketlerinin bilinmemesi nedeniyle, görünümü ile bağlantılı olarak, yapılan yorumlardır. Ay’ın “konak yerleri” olduğu ve sonunda “hurma dalı” gibi olacağı açıklamalarının ufkumuzu genişletmek anlamında değeri nedir? Açık ki hiç…
Bu yaklaşım, Kur’an’ın, o dönemde yaşamış insanların duyusal algısından öte bilgi kaynağı olmadığını, şeyleri gördükleri gibi kavradığı ve görünenin ötesindeki nesnel geçerliliklerden habersiz olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.
Bilim göstermiştir ki Ay’ın ne konaklama yerleri vardır ne de sonunda kurumuş bir hurma dalı gibi olur. Hacminde ve niteliğinde bir değişme olmayıp, kendisi Güneş’in etrafında dönmekte olan Dünya’nın çevresinde döner. Güneş’ten aldığı ışıkları yansıttığı için görünür olan Ay, kendi etrafında dönmekte olan Dünya’nın değişik noktalarından farklı görünür. İşte bu durum, Dünya’nın ve Ay’ın durağan olduğu bilgisiyle açıklanmaya çalışıldığında, günden güne farklılaşıyormuş yanılsamasına düşeriz. Oysa bu sadece duyulara bağlı bir açıklama olup, Ay’ın gerçek durumunu ifade etmez, dolayısıyla hiçbir bilimsel değer taşımaz. “Konaklama yerleri” tanımı, duyusal algı temelinde de geçersiz olup, tıpkı Güneş’in “balçıklı suda batması” gibi tam anlamıyla bir 7. yüzyıl fantezisidir… (49)Nedense mucize iddiacılarının mucize dedikleri ayetler genelde çelişkili çıkıyor. Aynı zamanda bu çelişkiyi örtmek amacındadırlar, ayeti bu şekilde çevirerek fakat Güneş balçıkla sıvanmaz. Ay’ın konaklarının isimleri bile İslam Öncesi Araplarca belirlenmiştir, Elmalılı Hamdi Yazır şunları söylüyor:
Aya gelince ona konak kona k ölçü biçmişizdir. O güneş gibi istikrarlı bir şekilde akıp gitmez. Ona birtakım konaklar ve her konaklamaya göre bir ölçü tayin etmişizdir. Gezegendir, her gün bir konak yerine gelir, her konağa göre bir şekilde görünür. Araplar, ayın konaklarını şunlarla saymışlardır: Şertan, butayn, süreyya, deberan, hek'a, hen'a, zira', nesre, tarf, cebhe, zübre, sarfe, avva, simâk, gafir, zubânâ, iklîl, kalb, şevle, neâim, belde, sa'düzzâbih, sa'dübüla', sa'düssüud, sa'dül'ahbiye fer'uddelvil, muahhar, reşa. Bunlardan her gece bir konağa konar da geleceğe kadar nuru (aydınlığı) arta arta, sonra da eksile eksile son konakta -ki kavuşumdan öncediriyice incelir, kavislenir. Nihayet dönüp eski urcun gibi olana kadar.(50)Bu mudur mucize? Biz bir de Kurtubi’nin tefsirine bakalım:
"Sonunda o kuruyup incelen eski hurma dalı gibi yay şekline döner" buyruğu hakkında ez-Zeccac şöyle demiştir:
"Urcun: Kuruyup incelmiş, bükülmüş hurma dalı"; üzerinde dalların bulunduğu salkım çöpüdür. Bu da eğilip bükülmek demek olan "in'irac"den "fu'lun" veznine gelmiş bir kelimedir. Buyruğun anlamı şudur: Ay konaklarında yürüyüp durur. Son konağına gelince, oldukça incelir, kavislenir ve tıpkı bir hurma salkımı çöpü gibi oluncaya kadar eni daralır. Buna göre sonundaki "nun" fazladan gelmiştir.
Katade der ki: Bu hurma ağacının bükülmüş, kurumuş salkımı (çöpü)dır.
Sa'leb der ki: "Kuruyup incelen eski hurma dalı gibi yay şekline" buyruğunda geçen "el-urcun" hurma ağacının meyveleri toplandıktan sonra bütünüyle koparılmış salkımdan geriye kalandır. "Kadim" de eskimiş, çürümeye yüz tutmuş demektir. elHalil ise "rubai babı"nda der ki: "el-Urcun" salkımın aslıdır. Sarı ve enlidir. Büküldüğü vakit hilal ona benzetilir.
el-Cevherî de şöyle demektedir: "el-Urcun" eğilen ve diğer küçük salkımların kendisinden kopartıldığı ve hurma üzerinde kuru olarak kalan büyükçe salkımın asıl kısmıdır. "Urcun ile onu vurdu" demektir. Bunların görüşlerine göre ise "nun" kelimenin aslındandır. Kaysoğulları A'şa'sının şiirindeki şu beyitte de böyledir:
"Ona misk ve hoş kokular karıştırdı da, Ayın urcunu gibi o sapsarıdır."
Buna göre ay, inceliği ve sarılığı ile eskiyip kuruyup yay hali almış bulunan urcuna "hurma salkımı çöpüne" benzetilir. Yine buna ihan, kibâse, kinv de denilir. Mısırlılar buna "isbata" adını verirler.
"Urcun" kelimesi "ircevn" şeklinde "Şrcevn" vezninde de okunmuştur. Bunlar "buzyevn" ile "bizyevn" gibi iki ayrı söyleyiştir. Bunu ez-Zemahşerî zikredip şöyle demiştir: O (el-urcun) salkımın taneleri ile bittiği yer arasındaki çubuğa verilen isimdir.(51)Görüldüğü gibi ayetin anlattıkları bunlardan ibaret, başkası yok. Kurtubi’nin verdiği şiir örneğinden, bu tasvirin zaten İslamiyet öncesinde bile Araplarca kullanıldığını anlıyoruz, görünüşe göre hilalin eğri hurma dalına benzetilmesi yaygın bir tasvir.
“Ay’ın Güneş’e Bağımlı Olması” başlıklı mucize iddiasına gelirsek:
“Gökyüzünün Tabakaları” başlıklı iddiaya geldiğimizde genişçe inceleyeceğimiz gibi, Kur’an’a göre – en azından Güneş sitemindeki- bütün gökcisimleri göğün birinci katındadır. Daha önce de incelediğimiz gibi Kur’an’a göre gök “yollar” sahibidir, Allah gökte “yedi yol” yaratmıştır. Bu yollar gök katlarıdır aynı zamanda, tabaka tabaka gezegenlerin “felek”lerini oluştururlar. Yani gökcisimleri aynı gökyolunda yüzer, her gün Dünya’nın etrafında dolaşıp durular. Birbirlerini takip etmelerine, her gün birbirleri ardınca görünüp kaybolmalarına bu açıklamayı getirmiş eskiler ve Kur’an da bunu savunur.
Bu bile yeterlidir bu iddianın çürüklüğünü anlamamız için. Bilimsel olarak böyle bir şey yoktur, durum tamamen farklıdır, tüm gökcisimlerinin yörüngeleri ayrı ayrıdır. Dolayısıyla burada çekim gücünden bahsediliyor olamaz.
Çekim gücü Ay’ı –ve diğerlerini- belli bir zaman çekmez, her zaman çeker, sürükler. Ayet ise “Onu izlediğinde-izlediği zaman Ay'a andolsun” (52) diyor. Yani her zamanki durumdan değil belli zamanlarda gerçekleşen durumlardan bahsetmekte, bu ise çekim gücüne tamamen ters bir anlatımdır.
Kurtubi ayeti şöyle yorumlar:
Arkasından geldiği zaman aya;
Onun peşinden gittiği zaman, demektir. Yani güneş battığı zaman hilal görülür, "Televtu fulânen" "filanın peşinden gittim" denilir. Katade dedi ki: Bu hilalin görüldüğü gecedir. Güneş battığı vakit hilal görülür. İbn Zeyd dedi ki: Kameri ayın ortasında güneş battığı vakit hemen arkasından ay doğuverir, ayın sonunda ise hemen arkasından batıverir.
el-Ferra dedi ki: "Arkasından geldi" ondan aldı, demektir. O, bu açıklaması ile ayın (aydınlığını) güneşin ışığından aldığı kanaatini taşıyor gibidir. Bazıları da: "Arkasından geldiği zaman aya" tam olgunlaşıp, dolunay olduğu ve ışık ve aydınlığında onun gibi olduğu zaman demektir, demişlerdir, ez-Zeccac da böyle açıklamıştır.(53)Görüldüğü gibi tamamen gözleme dayalı olaylardan bahsediliyor ayette.Burada ilginç olan Arapların Ay’ın ışığını Güneş’ten aldığının bilincinde olmaları. Fakat bir önceki reddiyede de bahsettiğim gibi Kur’an’da bundan bahsedilmez, yorumcu belli ki Yunanlardan veya Hintlilerden duyup yapmış bu yorumu. Hemen kısa bir reddiye yazalım buna da, kafalar karışmasın:
Yine bu ayetlerde de Ay'ın ışığını Güneş'ten aldığına dair bir işaret vb. olmadığı açıktır. Kur'an'a göre bizzat Ay'ın bir ışık kaynağı olduğunu "Güneş,Ay ve Yıldızların Yapılarındaki Farklılık" başlık yazımda ayetler ve tefsirler ışığında kanıtlamıştım. En basitinden, yine Ay ışığı da Güneş'ten sürekli olarak alır, bu ayetlerde ise daha önce de dediğim gibi; her zaman değil, belirli zamanlarda olan bir olaydan bahsediliyor. Eğer Ferra'nın yorumunu doğru kabul edersek, bu yine bilimsel bir çelişki doğurur.
Şimdi asıl reddiyemize geçelim;
Tefsirlerden bu ayette bahsedilenin özel bir durum olduğu anlaşılıyor, Güneş ve Ay’ın her gün birbiri ardınca görünüp kaybolmasından daha özel bir durum. Bu özel durumu da Kurtubi açıklamış zaten. Dediğim gibi çekim gücünden bahsediyor olamaz, çekim gücü her zaman vardır fakat ayet belli zamanlarda olan durumlardan bahsediyor, nitekim Elmalılı Hamdi Yazır da beni doğruluyor:
Ve Ay'a yemin olsun. Güneşten başka aya da yemin olsun, fakat her zaman değil onun peşinden geldiği zaman, yani güneşe uyduğu, onun batmasının ardından onu andırır bir surette doğduğu zaman ki bu tam anlamıyla ayın ondördünden onaltısına kadar "Leyâli-i bîz" (beyaz geceler) denilen dolunay gecelerinde görünür. Gerçi başlangıçtaki hilal şeklinde onbeş onaltısına kadar hatta sonundaki mihak gecesi (kameri ayın son üç gecesi) dışında her gece az çok görülebilirse de onaltısından sonra git gide gecikip eksilerek uzaklaştığı için izleme ve uyma durumundan çıkmaya başladığı gibi, gittikçe büyüdüğü ilk haftalarında da henüz kütlesi tamam olmadan veya tamama yaklaşmadan evvel, bir güneşin ardından ona bağlı ikinci derecede bir güneş doğuyormuş gibi tam anlamıyla güneşe bağlı olmuş olmaz. Ancak ayın ortalarında dolunay gecelerindedir ki güneşin batması sırasında veya batmasının hemen ardından onu andıracak şekilde dolgun bir şekilde nurlu olarak doğar ve sabaha kadar da ışığı uzanıp gider. O zaman aya tam anlamıyla "güneşin talisi" yani güneşin ardından onun gibi gelen ikinci bir güneş demek açık olur.
TELÂ, "tülüv" mastarından fiil-i mazi (geçmiş zamanlı bir fiil)dir. Tülüv; tabi olmak, birine uyup ardınca gitmektir. Okumak mânâsına tilavet de bu köktendir…(54)Gördüğünüz gibi her şey açık ve net. Elmalılı aynı yerde Ferra’nın görüşüne de değinir, ayetin her zamanki durumlardan bahsetmediğini, belli zamanları kapsadığını bir kez daha vurgular:
Bu mânâ, ayın halden hale geçerken ışığını güneşten aldığını da dolayısıyla anlatmış olursa da, yemine bir kayıt olarak zikredildiği için o değişikliklerin her zamanına değil, bilhassa güneşe en çok uyduğu veya benzediği zaman ile kayıtlanmasını gerektiriyor.Ayrıca "Her Biri Bir Yörüngede" ve "Çekim Gücü ve Yörüngesel Hareketler" başlıklı yazılarımda Kur'an'dan önceki zamanlarda gezegenlerin yörüngelerine ve çekim gücüne dair akılcı düşüncelerin olduğundan bahsetmiştim, okumanızı tavsiye ederim. Yani mucizecilerin iddiaları doğru olsa dahi, bunlar Kur'an'dan önceki kaynakların mucizeleri oldurdu.
Sonuç:
Ayetin meali çarpıtılmıştır, gerçek mealde mucizecilerin iddialarını destekleyici tek bir harf dahi bulunmamaktadır ve mucizeciler bunu hep yapar.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
49Erdoğan Aydın, İslamiyet Gerçeği,2. cilt,s. 188-199.
50Elmalılı Hamdi Yazır,Hak Dini Kur’an Dili, Yasin Suresi, 39. Ayertin Tefsiri.
51Kurtubi,El Camiul Ahkamul Kur'an,Yasin Suresi,39. ayetin tefsiri.
52Diyanet İşleri Meali.
53Kurtubi, El Camiul Ahkamul Kur’an, Şems Suresi,2. ayetin tefsiri.
54Elmalılı Hamdi Yazır,Hak Dini Kur’an Dili, Şems Suresi,2. ayetin tefsiri