Gökyüzünün Tabakaları(7 Kat Gök)

Mucize İddiası ve Reddiyem:

En ünlü mucize iddialarından biridir bu.Mucize iddiacıları Kur’an’ın “yedi kat gök” şeklindeki ifadelerini “atmosferin katmanları”na yoruyorlar,ve yine “Kur’an’ın 1400 yıl önce bilinmesi imkansız olan bu bilgiyi vermesi Tanrısallığının bir kanıtıdır,bu bilgi günümüzde bulunmuştur ve Kur’an’dan önce hiç kimse göğü katmanlara ayırmamıştır” türü yalanlar söyleyerek… 

Örneğin Fussilet Suresi’nin 12. ayetinde şöyle denilir: 
Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah'ın takdiridir. 
Bu ayette ve daha pek çok ayette geçmektedir “yedi kat gök” ifadesi.Bu ifade,iddiacıların söylediklerinin aksine hem Kur’an’dan çok daha eski metinlerde geçer hem de atmosferin tabakalarına yorduğumuz zaman Kur’an bilimle çelişmiş olur.

Kur’an’dan Daha Eski Kaynaklarda Katmanlara Ayrılmış Gök İnancı

İddiacılar bu bilginin Kur’an’dan önce bilinmediğini,ilk olarak Kur’an’ın bildirdiğini söylüyorlar.Bu kesinlikle yalandır,göz göre göre yalan söylüyorlar.Katmanlara ayrılmış gök inancı Sümerlere kadar gider,Kur’an’dan çok öncelere.Bu ifadeyi ilk olarak Kur’an kullanmamış aksine kendinden eski kaynaklardan almıştır.

Örneğin göğü katmanlara ayırmış bazı toplumlara-inanışlara bakalım; 
Şamanizm’de yedi,dokuz,on iki,on altı,on yedi katlık farklı biçimlerden söz edilir.Dogonlara göre ise Tanrı Amma’nın yarattığı göklerin,yani gök katlarının sayısı on dörttür,yer katlarının sayısı da on dörttür.Mayalar yedi,Aztekler on üç,Yahudiler yedi kat göğe inanırlar.(55)
Eski Türklerin inançlarında(Şamanizm) bile göğün katmanlara ayrıldığını görüyoruz.Demek ki neymiş göğü katmanlara ilk defa Kur’an’ın ayırdığı söylemi gerçeklerle uyuşmuyormuş.Bakalım başka hangi toplumlar göğü katmanlara ayırmış. 

Turan Dursun’un İslam’ın miraç masalının kaynaklarına değinirken,Voltaire’nin Felsefe Sözlüğü’nden aktardığı bir diyalog çok ilginçtir:
"Konfüçyus'un çömezi Ku-Su'nun, Çin İmparatoru Gnen-Van'a bağlı Kral Lu'nun oğlu Prens Ku ile yaptığı konuşmalardan:  
Ku: Kuzum, 'gökyüzü, yeryüzü, göğe yükselmek, göğe layık olmak' dendiği zaman ne anlatılmak istenir? 
Ku-Su: Kocaman bir saçma yumurtlanmış olur.Gök diye bir şey yoktur ki! Her gezegen yumurtanın kabuğu gibi, kendi atmosferiyle çevrilmiştir, uzayında, kendi güneşinin çevresinde döner. Her güneş,durmadan çevresinde gezen birçok gezegenlerin merkezidir. Ne yukarı,ne aşağı, ne çıkış, ne iniş vardır. Görüyorsunuz ki, Ay'da oturanlar da kalkıp: 'Dünyaya çıkılır, dünyaya layık olmaya "çalışılmalıdır gibi laflar etseydiler, şaşılası sözler söylemiş olurlardı..."  
'"Yerle göğü yaratan' dediğimiz zaman, sofuca saçmalamış oluyoruz. Çünkü 'gök' deyince, Tanrı'nın, içinde bir sürü güneşler yakıp bir sürü dünyaları döndürdüğü o uçsuz bucaksız uzayı anlıyorsak; 'yer ile gök' demek, 'dağlar ile bir kum tanesi' demekten daha gülünçtür.Küremiz,önünde kaybolduğumuz... evrenle karşılaştırılınca, bir kum tanesinden daha küçük kalır... " 
Ku: Demek oluyor ki, Fo'nun 'dördüncü kat gök'ten aramıza indiğini,beyaz bir fil biçiminde göründüğünü söyleyenler, bizi bal gibi aldatmışlardır.  
Ku-Su: Bunlar, Buda rahiplerinin çoluk çocuğa, yaşlılara anlattıkları masallardır...(56)
Eğer bir mucize aranıyorsa M.Ö 417 yılına ait bu diyalogdan âlâsı yoktur herhalde. Göğü katmanlara ayırdığı yetmezmiş gibi, dünyanın küreselliğinden tutun da Güneş’in gezegenlerin merkezi oluşuna kadar çok şaşılası bilgiler içeriyor. Turan Dursun’dan alıntılara devam edelim,Türk Mitolojisi’yle ilgili olarak Murat Uraz’dan aktarıyor:
Tanrısal ikametgahlar,katlara ayrılmış göklerdedir.Başka bir deyişle:''Gökler'': büyük Tanrılarla iyi ruhların,perilerin ve meleklerin evren çapında bir apartmanı halindedir.  
Cennetler,ünlü ''süt gölü'' ve Kara Han'ın yarattığı Sürve Dağı da,(Tanrı) Ülgen'in katındaki cennetlerin birinde bulunmaktadır.  
Güneş,Ay,yıldızlar gibi natürist Tanrılar ise,yerlerini almış,gökler alemine ve dünyaya ışık dağıtırlar.Taoistlerin dört yönü yöneten tanrı ayarındaki dört temsilcisi ile,Göktürklerin boşluğun dört yönünde bulunan,Türk bölgelerini koruyan,renk ve Hanlık’la nitelenen Tanrıları da boşluk aleminin birer kutsal kahramanıdırlar.  
Tanrı sayılan Bozkurt,Etilerin,Elamlıların kutsal boğaları,Güneş Tanrısı Şamaş'ın güçlü kartalı,Fırtına Tanrısı Teşup'un korkunç boğaları ile Tanrı'nın beyaz devesi…gök sakinlerinin kutsal kadrosunda bulunurlar.  
…Gök Tanrısı Anu, Sumerlerin Anosmas dedikleri, 'göklerin yüksek yerindeki saray'ındadır. 
Altaylıların büyük Tanrısı Kara Han ile oğlu Ülgen de Şamanlarca 17 kat kabul edilen göklerin üst katlarında oturur. ... 
Yakutların Kayadan'ı dokuzuncu,Altaylıların Günana'sı yedinci katta,Ayatas'ı altıncı katta,Yakutların Orangay'ı dördüncü,Kuday ile Tanrıça Ayzıt üçüncü katta otururlar.  
Sümerlerin kimi tanrıları da yıldızlarda oturmayı uygun bulmuşlardır.  
Tunguzlara göre de,yedinci kat gökte Güneş,altıncı katta Ay bulunmaktadır.(57)   
Zaten Türklerin eski inançlarında göklerin katmanlara ayrıldığından bahsetmiştim,Turan Dursun daha detaylıca değinmiş bunlara,ondan alıntılara devam ediyorum,“katmanlara ayrılmış gök” modeli şimdi de Hint inançlarında karşımıza çıkıyor:
Biruni (973-1051?),eski Hint inançlarından,bu arada Brahmanlardan söz ederken,Brahmanizm dinine bağlı olanların,kutsal kitaplarına göre nasıl bir evren görüşünde olduklarını da anlatıyor.Aktarılan bilgi şöyle:  
'Yedi kat gök ve yedi kat yer, sudaki Brahmandan meydana geldi.Yerin en aşağı tabakasının altında,bin başlı yılan bulunduğu gibi,yerin tam tepesinde,Kuzey Kutup Yıldızı'nın altında,''Meru Dağı'' bulunur.Yerin üzerinde 7 kat gök vardır ki,Güneş,Ay,yıldızlar ve gezegenler,bunun içindedir.En kutsal ırmak Ganj ırmağıdır,cenetten gelir.Güneş,Ay ve yıldızların Rabbleri(efendileri) vardır. 
” Brahmanizmin kutsal kitaplarından ve İ.Ö 600-300'lerde düzenlendiği belirtilen Upanişadlar(Gizli Bildiriler) adlı kitapta şunlar anlatılmakta;  
“Yaratılıştan önce,yalnızca Atman(Ben,Brahman) vardı.Başka hiçbirşey yoktu.Atman(Brahman) ''dünyalar yaratayım'' diye düşündü.En yüksek dünyayı,gökyüzünü: ölümler dünyası olan yeryüzünü ve yeraltı dünyasını yarattı.”(58)   
Ta Orta Doğu’dan Uzakdoğu’ya kadar neredeyse her milletin mitolojisinde “katmanlı” bir gök inancı olacak da,bu Kur’an’da geçince mucize olacak öyle mi? Müslümanların kurdukları alaka gerçekten çok gülünç.

Müslümanlar,“o zamanın şartları nedeniyle(ilkel iletişim,ulaşım vb. koşulları) Peygamberimiz o kadar uzaklara gidip de bu inançları öğrenemez,bu bilgilere ulaşamaz,dolayısıyla bu inançların daha önceki toplumlarda da olması Kur’an’ın mucizeviliğine gölge düşüremez” demektedirler.Bu çok boş bir iddiadır ama ben yine de Muhammed’in iç içe olduğu toplumlardan örnekler vereceğim.

Hristiyan Kaynaklar
2. Korintliler 12:2 “On dört yıl önce alınıp üçüncü göğe götürülmüş bir Mesih izleyicisi tanıyorum. Bu, bedensel olarak mı, yoksa beden dışında mı oldu, bilmiyorum,Tanrı bilir. 
Bu ayette direk olarak üç kat gökten bahsedilmiş,aşağıdaki ayetlerde ise 7 gök gürlemesinden bahsediliyor:
Vahiy.10: 2-3 Elinde açılmış küçük bir tomar vardı.Sağ ayağını denize,sol ayağını karaya koyarak aslanın kükremesini andıran yüksek sesle bağırdı.O bağırınca,yedi gök gürlemesi dile gelip seslendiler.  
Vahiy.10: 4 Yedi gök gürlemesi seslendiğinde yazmak üzereydim ki,gökten, "Yedi gök gürlemesinin söylediklerini mühürle, yazma!" diyen bir ses işittim. 
Yedi tane gök olacak ki yedi tane de gürlemesi olsun değil mi? Zaten üç kat gök direk olarak söylenmiş,bu ayetlerden de dolaylı yoldan yedi kat gök inancı çıkıyor karşımıza.

İncil’de yedi melekten, yedi borazan ve yedi mühürden, yedi kiliseden,Tanrı’nın yedi ruhundan, yedi yıldızdan, yedi boynuzlu ve yedi gözlü kuzudan,yedi altın tastan vs. de bahsedilir.Yani yedi rakamı kutsal rakam gibi bir şey.

Tüm bunlara dayanarak rahatça Hristiyanlara göre göğün yedi kat olduğunu söyleyebiliriz.Muhammed Hristiyanlara da ulaşamıyordu demezler umarım Müslümanlar.

Yahudi(İbrani) Kaynakları

“Kur’an’dan Daha Eski Kaynaklarda Katmanlara Ayrılmış Gök İnancı” başlığı altında Vikipedia’dan alıntıladığım kesitte zaten Yahudilikte de yedi kat gök inancının bulunduğu yazıyor,bunda herkes hemfikirdir.Tevrat’ta geçmese de Talmudlarda,Midraşlarda yani Yahudilerin geleneksel inanışlarında,Tevrat’ın tefsirlerinde vs. karşımıza çıkar bu inanış.

Yine Turan Dursun’dan alıntılıyorum:
…Voltaire, bu konuda "İbraniler"in yani Yahudilerin inancına da değiniyor ve şöyle diyor: "Kitaplarında, göğün kuruluşuna ilişkin bazı karanlık, anlaşılmaz,hepsi de barbar bir ulusa yaraşır fikirlere rastlanır. Onlarca, birinci (kat) gök, havaydı. İkincisi, yıldızların bağlı olduğu uzaydı. Bu uzay,katı bir cisimdi... " 
Bu uzaydan, yahut yüksek sulardan sonra üçüncü (kat) gök, yahut ermiş Pavlus'un götürüldüğü 'arş-ı âlâ' geliyordu. 
"...İbraniler, bu kuruntuları başka uluslardan almışlardı..."(59) ..   
Aslında Yahudilerin katmanlara ayrılmış bir gök modelini benimsedikleri Tevrat’tan kolayca anlaşılabilir, “gök” kelimesinin çoğunlukla “gökler” olarak çoğul formda kullanılmasında vardır bir hikmet değil mi?

Araplar, Yahudiler, Hristiyanlar ve Hintlilerle Kur’an’ın yazıldığı dönemde bir aradaydı. Bu inancın Kur’an’dan çok daha eskilere dayandığına, Kur’an’ın eskilerden aldığına dair bu kadar kaynak yeter de artar bile, şimdi ise bu inanç nasıl doğmuş onu inceleyelim.

Peki “Yedi kat Gök” İnancı Nasıl Doğdu?

Bu inanç kesinlikle bilimsel temelli değildir,mitolojik temellere dayanır.Birçok nedenden dolayı doğmuş olabilir.İnsanda yedi çakranın olduğuna inanılan toplumlarda her bir çakra bir kat göğe eş tutulmuş olabilir veya gökkuşağının yedi renginden her biri bir kat göğe eş tutulmuş da olabilir yahut gözlemlenebilir gökcisimleri arasındaki her bir mesafeye “bir kat” denilmiş de olabilir (örneğin Güneş ile Ay arası bir kat gibi)…

Açıkçası bunların hepsi de etkilidir bu inancın doğuşunda,daha benim aklıma gelmeyen pek çok nedenin olduğu da şüphesiz.Örneğin Erdoğan Aydın bu iddiayla ilgili olarak şunları yazar:
…Buna karşılık kökü ta Eski Yunanlılara kadar giden ve temeli gökkuşağı görüntüsündeki yedi renk olan bir halk masalına,bilimsel kılıflar uydurmaya çalışırlar…(60) 
Aynı şekilde “Sol Haber” de bu inanışın “gökkuşağının yedi rengi”nden dolayı doğduğunu yazar,“Kur’an’dan Bilim Türetmek…” başlıklı yazısı şöyle başlar:
Yeni Ümit Dergisi tarafından düzenlenen "Kuran ve Bilimsel Hakikatler" başlıklı sempozyumda, Kuran'da anlatılan mucizelerin modern bilimle örtüştüğü savunuldu. Konuşmacıların dayanakları ise birçok şekilde yorumlanabilecek ayetler. 
O yazı mucize iddiacılarına bir reddiyedir ve Kur’an’ın yedi kat göğüne de şöyle değinilir:
Bugüne kadar Kuran'da göğün ve yerin "yedi katlı" olarak betimlenmesinin atmosferin ve yer kabuğunun yedi katman olmasıyla tutarlı olduğu ileri sürülmüştü ancak İslamiyet'ten çok önce Şaman dinlerde de gök ve yerin yedi kat olduğu belirtiliyordu. Örneğin Ural Türklerine göre gök yedi kattan meydana geliyordu ve arkeologlara göre bu düşüncenin nedeni gök kuşağının yedi renkten meydana gelmesiydi.  
İşte mucize dedikleri bundan başkası değil,tamamen eskilerin gerçeklerden habersizce oluşturdukları inançlar…Örneğin NTV Yayınlarının “Mitoloji” isimli kitabında da şunlar yazılıdır:
Afrika mitolojisinde Bambara inanışına göre evren işitilemeyen tek bir ünlemden,yani kök ses Yo'dan yaratılmıştır.Yo gökyüzünü,yeryüzünü ve tüm canlı şeyleri yaratır.İnsan bilinci Yo'dan ve yaratıcı cinler Faro,Teliko ve Pemba'dan gelir.Su cini Faro yeryüzünün yedi parçasına denk düşmek üzere yedi gök kubbeyi yaratır ve yağmurla döller…(61)
Burada da Faro yeryüzünün yedi parçasına karşılık olarak yedi gök yaratıyor mesela.Yani bu inançlar bilinemeyecek şeyleri birileri mucizevi bir şekilde bildiler diye değil,tamamen gözlemlenebilir şeylerden dolayı oluşturuluyor,ne bilimle ne de atmosferle ilgisi var.

Bence yedi kat göğün doğuşunda en büyük etken gözlemlenebilir gök cisimleridir,bu gök cisimleri arasındaki mesafelere “kat” denilmesidir.

Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır da “Hak Dini Kur’an Dili” isimli ünlü tefsirinde Bakara Suresi 29. ayetin tefsirini yaparken yedi göğe ilişkin şunları yazar:
“Bu “yedi sema”nın tefsir ve yorumunda başlıca iki düşünce vardır:
Birisi yerden Venüs’e kadar bir; Venüs’ten Merkür’e kadar iki; Merkür’den Güneş’e üç; Güneş’ten Merih’e yahut yine yerden Merih’e dört; Merih’ten Jüpiter’e beş; Jüpiter’den Satürn’e altı; Satürn’den daha ilerisine kadar yedidir ki sonradan keşfedilmiş olan Üranüs ve Neptün gezegenleri ve daha keşfedilmesi mümkün olanlar hep bu yedinci hudud içinde demektir. Çünkü bu takdirde bu “yedi sema” özellikle yerin yaratılması üzerine tesviyeye dahil olanlardır. Bugün bu tesviyenin daha ileri gittiği ispat edilemez. Bu düşünce çoğunlukla astronomi ilmi görüşünü takip edenlerindir (…). 
Yedi semâ’daki diğer düşünceye gelince: Dünyanın üstünde bütün yıldızların süslediği maddî âlemin hepsi bir semadır. Yedi semanın birincisidir. (…) Ve İslâm’da tefsir âlimlerinin en büyüklerinin kanââtleri budur. Sonra mi’rac hadiselerinde de semaların böyle ruhanî mânâlarına işaret vardır. Cenab-ı Hak her an bunların çeşitlidurumlarını tesviye etmektedir. Ve bu tesviye maddî şeylere bağlı değildir ve hiç şüphesiz yeri yaratması üzerine de bunlara bir özel tesviye vermiş ve arz üzerinde yaratacağı insanların yaratılması ve sonra onların faydalanmaları için meleklerine emirler vermiş, tesirler yaptırmış, alemin fezasında cereyan eden yeni bir sünnet açmıştır.” (…)  
Her şeyin çok açık olduğunu sanıyorum,en büyük alimler bile atmosfer dememiş hiçbir zaman, mucizeciler resmen Kur’an’la oynuyorlar,eğip büküyorlar.

Eskiler gözlenebilen yedi gezegene karşılık uydurdukları yedi tanrıyı büyük,yönetici,yaratıcı tanrılar ilan etmişlerdir,ve bu Tanrıları o yedi gezegene oturtmuşlardır. “Tanrı katı” da bunlardan gelmektedir.Bu inanç bile yetmez mi göğü katmanlara ayırmaya?Gök,Tanrıların evren çapında bir apartmanı olarak düşünüldüğüne göre katlara ayrılmadan olmaz..

Örneğin Sümer’de İnanna’nın dairesi Venüs’tür,Utu’nunki Güneş,Nanna’nınki de Ay’dır.Voltaire şunları yazar,Turan Dursun aktarıyor:
İçlerinden yedisinin kendine özgü bir gezegeni vardı.Ötekiler de,nerede yer bulabilirlerse orada oturdular.Tanrıların genel meclisi,Samanyolu’ndan giden büyük bir salonda toplanıyordu.Öyle ya,insanoğullarının yeryüzünde belediye konakları olduktan sonra,elbette Tanrıların da havada salonları olmalıydı!(62)
Hal böyleyken gökleri sırf katmanlara ayırmışlar diye eski metinleri bilime yamamaya çalışmak hiç dürüstçe bir davranış olmuyor ne yazık ki,gördüğünüz gibi bilimle alakası olmayan pek çok nedenden dolayı göğü katmanlara ayırmış eskiler…

Kimi Tanrılar da bulutlarda oturur,bulutlar da bu katlara dahil edilmiştir.Şimdiki haftanın günleri bile bu mitolojik inanışlardan kalmadır,Turan Dursun aynı eserinde şunları yazar:
Sabiîlerde, birden çok tanrıya inanıldığı görülür. İbn Nedim (909?-987?), "Harran"lı Sabiîlerin, "kurban"ları, dinsel tören ve tapınmaları için Pazar gününü "Güneş" Tanrısına; Pazartesi'yi "Ay" Tanrısına; Salıyı "Mirrih" (Merih=Mars) Tanrısına; Çarşamba'yı "Utarit" (Merkür) Tanrısına; Perşembe'yi "Müşteri" (Jüpiter) Tanrısına; Cuma'yı "Zühre" (Venüs) Tanrıçasına ve Cumartesi'yi de "Zühal" (Satürn) Tanrısına ayırdıklarını yazar.(63)
Örneğin İngilizce’de Pazar günü = Sunday’dir,birebir çevirisiyle Güneş Günü anlamını verir,Monday = Pazartesi,birebir çevirirsek Ay günü,Saturday = Cumartesi,birebir çevirisyle Satürn Günü anlamını verir,yani her Tanrı’ya bir gün ayrılmış.Son ikisinde birer harf düşmesi var ama önemli değil,kökenine indiğimiz zaman yedi günün hepsinin(ve ay adlarının) bu mitolojik inanışlarla ilgili olduğunu görürüz.



Kur’an’dan önce bilinmesinin yanı sıra eğer bu ifadeleri dini bilime uydurma gayesiyle atmosferin katlarına yorarsak,aksine Kur’an’ı bilimle çeliştirmiş oluruz,mucizeciler Kur’an’a hiç yoktan çelişki katıyorlar da haberleri yok.Şimdi de o çelişkiye değindikten sonra diğer bir mucize iddiasına geçeceğim.

Yıldızlar Atmosferde mi? 

Eğer mucizecilerin iddia ettiği gibi Kur’an’ın yedi göğünü atmosferin katmanlarına yorarsak bilimle çok ciddi bir şekilde çelişmiş olur,çünkü o zaman Kur’an yıldızları atmosfere koymuş olur. Fussilet Suresinin 12.ayeti şöyledir:
Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. 
Ayette yedi kat göğün en aşağısında yani birinci katında yıldızların olduğu söyleniyor.Gerçekte ise bırakın atmosferin birinci katını,en üst katında bile, yani atmosferin hiç bir katında tek bir yıldız yoktur. Olsaydı dünyada yaşam olmazdı.

Ayette yıldız geçmiyor, kandil deniliyor diyebilirsiniz ama Kur’an yıldızları kandile benzetir. Bunda herkes hemfikirdir ama ben yine de bir örnek vereceğim. 

Örneğin şu ayetlere bakalım:  
Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır? Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır? (Nuh, 15,16)
Gördüğünüz gibi bu ayetlere göre de Güneş ve Ay 7 göğün içindedir ve Güneş kandile Ay ise nura benzetilmiştir. Güneş için söylediklerim Ay için de geçerlidir. Yani Ay da atmosfere çok uzaktır, isterseniz atmosferin en alt katmanını değil de en üst katmanını alın, yine de sonuç değişmez.

Aydın araştırmacılardan atmosferin en alt katmanında hiç yıldız olmadığını öğrenen mucizeciler bu sefer de şöyle bir savunmaya geçmişlerdir: 
Ya ama ayet en yakın gök demiyor, dünya göğü diyor...  
Bu da çok tutarsız bir savunmadır, zira gökler birden yediye doğru aşağıdan yukarıya, bir apartmanın katları gibi uzandığına göre, dünya göğü dünyaya en yakın gök olmak zorundadır. Ayrıca ayetteki “dunya” kelimesi “en yakın” anlamına gelmese, atmosferin ''dünyaya en uzak olan katmanı''nı ifade etse dahi sonuç değişmiyor, çünkü yukarıda da dediğim gibi atmosferin en üst katmanı dahil hiçbir katmanında tek bir yıldız yoktur ve tabi ki Ay da yoktur.

Fakat biz kelimeyi yine de bir analiz edelim, Elmalılı Hamdi Yazır Saffat Suresi’nin 6. ayetini tefsir ederken “dunya” kelimesi hakkında şunları yazar:
"Biz dünya semasını, en yakın göğü bir zinet ile donattık. "Dünya" "ednâ"nın müennesidir ki, "en yakın" demektir. Bu ifadenin zâhiri, bütün yıldızların en yakın gökte olmasıdır. Şu halde burada en yakın gök, yer kürenin etrafında yalnız ayın yörünge sahasından ibaret değil, yalnız güneş sistemi âlemi de değil, genel olarak yıldızların bulunduğu cisim olan saha, yani üç boyut sahasıdır."
Bunun yanında “dunya” kelimesi Enfal Suresi’nin 42. ayetinde de “yakın” olarak kullanılmıştır,önce Arapçasını sonra da mealini veriyorum:
İz entum bil udvetid dunyâ ve hum bil udvetil gusvâ verrakbu esfele minkum, ve lev tevâadtum lahteleftum Şl mîâdi ve lâkil liyagdıyallâhu emran kâne mef'ûlel liyehlike men heleke am beyyinetiv ve yahyâ men hayye am beyyineh, ve innallâhe lesemîun alîm.
Hani siz vadinin (Medine'ye) yakın tarafında; onlar uzak tarafında, kervansa sizin aşağınızdaydı. (Onlar sayıca sizden öylesine fazla idi ki), şâyet buluşmak üzere sözleşmiş olsaydınız (durumu fark edince) sözleşmenizde ayrılığa düşerdiniz (savaşa yanaşmazdınız). Fakat Allah, olacak bir işi (mü'minlerin zaferini) gerçekleştirmek için böyle yaptı ki, ölen açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın. Şüphesiz Allah, elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Atmosferde hiç yıldız ve Ay olmadığına göre mucize iddiasını ayetlerin kendisi çürütüyor zaten.

Aslında yazacak daha çok şey var ama sanırım bu mucize iddiasıyla ilgili olarak bu kadarı yeterli, görüyorsunuz ya kendi çıkarları uğruna Kur’an’a çelişkiler katmaya bile çekinmiyorlar…

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

55http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6k_katlar%C4%B1
56Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III,s.448- 449.
57Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III,s.111-112.
58Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III,s.112.
59Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III,s.451.
60Erdoğan Aydın,İslamiyet Gerçeği,2. cilt,s.115.
61NTV Yayınları,Mitoloji,s.439.
62Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III,s.111.
63Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III,s.80.