Musa ve Hızır Masalının Kökenleri

Bu "masallar karması" Kehf Suresi'nde. Bir bölümü, 60. ayetten başlıyor; 82. ayete dek sürüyor. Burada anlatılan, "Musa" ile "Tanrı katından, kendisine özel bilgi verildiği" bildirilen bir "kul'"un karşılaşması. Bu bölümde, birkaç masaldan iz bulunabiliyor: "Gılgamış Destanı"ndan var, bir "Yahudi efsanesi"nden var. Ve "İskender romanı"ndan ("İskender-Nâme"den) var. Öyle ki, masalın başkahramanı "Musa", üç masalın kahramanının rolünü de alabilmekte. Bölümün birinci kesiminde, "Gılgamış Destanı"nın "Gılgamış"ı ve "İskender romanı"nın kahramanı "İskender" (Büyük İskender); ikinci kesimindeyse, Yahudi masalının "İlyas"ı olabilmekte.Ayetlerde "ad" olarak "Musa"nın geçmesinin de, yanlışlıkla iki adın karıştırılmış olmasından ileri geldiği anlaşılmakta:


Masalda bir "hizmetçi" ("fetâ"), Yahudi efsanesinde, "Yeşu"dur. Ancak iki Yeşu var: Biri Nun oğlu Yeşu; biri de Şafat'ın oğlu Yeşu (Elişa). Birinin "efendi"si "Musa" (Musa Peygamber), öbürünün "efendi"siyse "İlyas"tır (İlya=Eliya) Yahudi kaynaklarında, "efendi"si "İlyas" olan Yeşu (ben Levi=ben Şafat), "haham"dır da aynı zamanda. "Efendi"si (İlyas) ile birlikte yola çıkarlar. Ama yolculuk sırasında, "arkadaşlık" için "İlyas"ın birtakım koşulları olur. Kur'an'da, "Musa"ya koşullar ileri süren kişininkine benzer koşullar.Burada, Kur'an'daki "efendi", kendisine karşı koşullar ileri sürülen kişidir (Musa).Oysa Yahudi efsanesinde, koşullar ileri süren, "efendi"dir (İlyas). Bununla birlikte, Kur'an'daki "Musa" ile, Yahudi efsanesindeki "İlyas", bir başka yönden, "efendi" olmak yönünden birbirlerine benzemekteler. Ancak, Kur'an'daki biçimiyle masalın kahramanı olan "efendi"ye eşlik eden "hizmetçi" ("fetâ"), önemli rol almamakta. Bu "efendi"ye eşlik eden bir başkası, ki; bu, "hizmetçi" değildir; önemli rol almakta. "Arkadaşlık" isteğinde bulunan "Musa"ya karşı "koşullar" ileri süren kişi budur. Buna karşılık, Yahudi efsanesinde, asıl önemli rolü "efendi" (İlyas) alıyor. Yani, masal, iki yönden değişmiş ve karıştırılmış olarak Kur'an'a geçmiş durumda. Hem "efendinin adı değişmiş, ki bu, iki ayrı "Yeşu"nun "efendisinin karıştırılmış olmasından ileri gelmiştir; hem de "efendi"nin "rol"ünde değişiklik olmuş. Ama masalın bir kaynağının söz konusu Yahudi masalı olduğu belli. Öte yandan, aynı masal, öteki iki masaldan da "iz"ler taşımakta:


"Gılgamış Destanı’ndan: Gılgamış, yoldaşı Enkidu ölünce üzüntülere gömülür. '"Sonsuz yaşam"ı aramaya koyulur. Utnapiştim'i düşünür. "Sonsuz yaşam", onda. Bu .yaşamın nasıl elde edilebileceğini de o bilir. Böyle düşünüp yola çıkar. Utnapiştim'i, Tanrılar, sonsuz yaşamı verdikten sonra, "ırmakların ağzı"nda bir yere yerleştirmişlerdir. Gılgamış yola düşer. "Çöllerde yolculuk eder, dere tepe aşar. Tanrıların Dilmun ülkesindeki güneşin bahçesine yerleştirdikleri ve insanlar arasında, ölümsüzlüğü yalnızca kendisine bağışladıkları Utnapiştim'i bulur en sonunda!" Ne var ki, Ut- napiştim, Gılgamış'a "ölümsüzlük" yerine öğüt verir. Aradığı şeye erişmenin mümkün olmadığını anlatır…


Kur'an'daki biçimiyle de masalda, "aranan kişi", sıradan bir kişi değil. "Musa'mın, sonunda bulduğu bildirilen bu kişi için, 65. ayette şöyle denmekte:
"Sonunda, Musa ve yiğidi (hizmetçisi), kullarımızdan kendisine katımızdan rahmet ve 'ilim' verdiğimiz kulu buldular."
"İskender romanı'ndan: İskender de "sürekli yaşam" kaynağını aramış gösterilmekte. Bir aşçısı vardır: Andreas. Birlikte yola çıkarlar. "Karanlıklar Ülkesine" (Uzakdoğuya) doğru... Yolculuk sırasında bir gün Andreas, bir tuzlu balığı alıp bir su kaynağında yıkamaya yönelir. Tam yıkarken, balık diriliverir. Çünkü "sürekli yaşam" kazandıran suya dokunmuştur. Ve kaçıp gider. Andreas da arkasından suya atlar. O da "sürekli yaşam"a (ölümsüzlüğe) kavuşur öylece. Olayı, "efendi"si İskender'e anlattığı zaman, İskender durumu hemen anlar. Anlar ki, o kaynaktaki "su", özelliği olan bir su. ("Ab-ı hayat"). O kaynağı bulmak için atılır, çabalar, ama boşuna. Bulamaz...


Masal, Kur'an'da adı geçen surenin (Kehf) 60-64. ayetlerinde şöyle anlatılmakta:
"Musa (İskender romanında da İskender), yiğidine: 'Ben, iki denizin birleştiği yere (Gılgamış destanında Utnapiştim'in oturduğu anlatılan iki ırmağın ağzı da olabilir) ulaşmaya, ya da yıllarca başımı alıp gidinceye dek bu çizgimde 'bulunacağım!' dedi. İkisi birlikte yürüyüp iki denizin (iki ırmağın) birleştiği yere ulaşınca  ‘’balıklarını’’ unutmuşlardı. Bu 'balık', hemen (fırlayıp) denizde kendine bir yol bulmuş, kayıp gitmişti o sırada. (Musa'nınsa bundan hiç haberi yoktu.) Oradan uzaklaşınca, Musa, 'haydi besinimizi getir. Ant olsun ki, bu yolculuk bize yorgunluk getirdi' diye söyledi yiğidine. Yiğidiyse şöyle dedi: 'Biliyor musun, (falanca) kayanın yanına geçip oturduğumuzda balığı unutmuşum. Belli ki, anımsamayayım diye bana onu unutturan, şeytandan başkası değil. Balık, şaşılası biçimde denizde kayıp yol bulmuştu kendine.' Musa da şöyle konuştu: 'isteyip aradığımız da zaten buydu!' Bunun üzerine, hemen geri döndüler. Geldikleri yoldan izleri üzerine..."
Bu ayetlerde anlatılanların, biraz ve önemsiz değişiklik olsa bile, İskender romanından özet olarak aktarılan yukarıdaki anlatılanlara ne denli uyduğunu "izah"a gerek var mı? "Balık", ''bahğın_dirilivermesi'', "su", büyük bir ilgiyle "balığın izlenmesi"... Masalın, Kuran'daki biçiminde de, İskender romanındaki biçiminde de önemli noktalar. Gerisi hep aynntı konumuz yönünden.


Ayetlerde ve İskender romanında anlatılanlar birbirine uyduğu içindir ki, İslam Ansiklopedisinde., İskender-Nâme maddesinde, "Bu ayetlerde Musa'nın anlattıkları, gerçekte, bu hikâyelerden (İskender romanından) alınmıştır" deniyor haklı olarak."?


Yine haklı olarak, bu görüşü paylaşan başkaları da var.Görüyorsunuz, Kur'an, nerelerden derlenme masalları, "Tanrı'dan vahiy ürünü" birer "hikmet" diye sunuyor inanırlarına!


İskender'in masalda geçen aşçısı (Kur'an'ın deyimiyle yiğidi) Andreas, kimilerine, örneğin R. Hartmann'a göre; Kur'an'da "peygamber" olarak geçen "İdris"in kendisidir. Başkaları da bu görüşü haklı bulmaktalar.


Yukarıdaki ayetlerden sonra gelen ayete (65. ayet) de yer verilmişti. Bu ayette, Musa ve yiğidinin bulmaya yöneldiği, sonunda da bulduğu kişinin "niteliği" çok önemli. Bu kişi, "Tanrı katından özel olarak bilgilendirilmiş". Bu kişiye verildiği bildirilen "bilgi", "Musa'ya verilenden başka olmalı. "Başka" ve daha "önemli" olmalı ki, Musa, yiğidini de alarak onun peşine düşmüş olsun. 66. ayette, Musa'nın o kişiye şöyle dediği anlatılır:
"...Sana öğretilen bilgiyi, bana da öğretmen için ardından gelebilir miyim?"
Bu sözü edilen bilgi, anlaşılan "gizli bilgi". Ve son derece önemli. Buysa, olsa olsa, "ölümsüzlüğe ilişkin" bir "bilgi" olabilir. Yukarıdaki kaynaklarında da, "masal"da işlenen bu. Gılgamış destanında da, İskender romanında da.


Bir de bu "bilgi", "gizemci"lerin önem verdikleri "bilgi" açısından ele alınır."Gizler bilgisi"dir ("ilmü'l-esrar") bu. 65. ayette "ledün" (kat, Tanrı katı) geçtiği için bu bilgiye "ledünnî bilgi" dendiği de olur. "Tanrı'nın kendi katından araçsız olarak verdiği"ne inanılan "bilgi". Kur'an'ın ve bu ayetlerin bir amacı da, bunu pazarlamak. İslam gizemcilerince son derece önem verildiği görülür "ledünnî bilgi"ye.Kaynağıysa, kuşkusuz yabancı kaynaklar. Bu yabancı kaynaklar arasında, "Eski Yunan düşüncesi" de var.

Kaynak:Turan Dursun