Evrenin Genişlemesi

Mucize İddiası: 
Ve Evren’i (Göğü) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz. 
51-Zariyat Suresi 47 

Ayette "Evren, gök" diye cevirdiğimiz kelime Arapça "sema" kelimesidir. Bu kelime aynı Türkçe’deki "gök" kelimesi gibi hem Evren’i, hem Dunya’nın tavanını ifade eder. Yeryüzünün üstünün tümü "sema" diye adlandırılır…

… Amerikalı astronom Hubble,Mount Wilson gözlemevinde son derece gelişmiş teleskobu ile gözlemler yapıyordu. Hubble tüm galaksilerin birbirinden uzaklaştığını,böylece Evren’in genişlediğini gözlemsel olarak buldu. Böylece görmediğimize inanamayız diyenlere Hubble; "Gördüğünüze inanmalısınız" dercesine genişlemeyi ispatladı. (Hubble bu tespitini Doppler etkisiyle yaptı. Buna göre uzaklaşan cisimlerin dalga boyları ışık dalgalarının spektrumunda uzar; böylece kırmızıya kayar, cisimler yaklaşıyor ise dalga boyu kısalır, böylece maviye kayar.) Tüm galaksilerden gelen ışığın, spektrumda kırmızıya kayması, tüm galaksilerin uzaklaştığını gösteriyordu. Hubble bu gözlemiyle beraber çarpıcı bir yasa da buldu, galaksilerin uzaklaşma hızları, galaksiler arasındaki uzaklıkla doğru orantılıydı. Galaksi ne kadar uzakta ise, o kadar hızlı uzaklaşıyordu. Bu sonuç tekrar tekrar test edildi. 1950’de ABD’de Mount Palamar’da Dünya’nın en büyük teleskobu inşa edildi. Tüm testler, yeniden kontroller hep bu gözlemi doğruladı. Hatta ölçümler yapılıp Evren’in ilk yaratılışının yaklaşık 10-15 milyar yıl önce olduğu iddia edildi…

Evren’in genişlediği ilk kez 1900’lü yıllarda ortaya atılmıştır. 1900’lü yıllardan önce Kuran dışında bu iddiayı ortaya koyan tek bir kaynak bile yoktur. Tek bir kaynak bile!..



Benim Notum:

Sitede evrenin genişlemesinin teorik olarak ispatlanmasına kadar geçen süredeki pek çok gelişmeden, tartışmadan bahsedilmiş. Hepsini buraya almam gereksiz olacağından sadece konumuzla ilgili bölümleri alıntılıyorum,cümleler içindeki fazlalıkları da siliyorum,yani sadece öz iddiayı alıyorum, özetini çıkarıyorum. Bunu karışıklık olmaması açısından özellikle belirtmek istedim ve gereken bütün iddialar için bunu uygulayacağım. 

Reddiyem:

Öncelikle ayeti buraya alalım:
Ve Evren’i (Göğü) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz. 
Çürütmeye başlamadan önce şunu belirteyim ki; Kur’an’da “evren-atmosfer-yer” diye bir ayırım yoktur, sadece “gök-yer” ayrımı vardır, “gök(sema)” kelimesi ile gözle görülebilen gökten başkası kastedilmemektedir. Kur’an’ın açıkça uçsuz bucaksız “evren”den habersiz olduğu görülüyor. Kandiller(parlak gök cisimleri) ile süslü bir gök anlayışına sahiptir, yani Kur’an “gök” kelimesi ile bügün bildiğimiz evrene oranla çok küçük bir “dünya tavanı”nı kastetmektedir, gözle ne kadarı görülüyorsa o kadarı, başka yok. Dolayısıyla iddiacıların şu sözleri gerçeği yansıtmıyor:
Ayette "Evren, gök" diye çevirdiğimiz kelime Arapça "sema" kelimesidir. Bu kelime aynı Türkçe’deki "gök" kelimesi gibi hem Evren’i, hem Dünya’nın tavanını ifade eder. Yeryüzünün üstünün tümü "sema" diye adlandırılır… 
Kur’an’daki “sema” kelimesiyle hiçbir ayette atmosfer kastedilmez. Yukarıda da dediğim gibi evrenin gözle görülebilen kadarı kastediliyor, evrenin gerçek boyutlarından habersiz.

“Genişleticiyiz” diye çevrilen “lemûsiûn” kelimesine bu yorum “evrenin genişlediği” tespit edildikten sonra yüklenmiştir.Daha önce evrenin genişlediği yorumunu kimse çıkarmamıştır bu sözcükten,bugün bile Diyanet İşleri’ninki dahil çoğu meal şöyledir:
Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.  
Diyanet İşleri’nin mealinde de gördüğünüz gibi bu kelime “her şeye güç yetirmek,şimdiki gökten daha genişini de kurabilecek güçte olmak” gibi manalara da geliyor ki asıl anlamları bunlardır. Bu iddianın boş olduğunu anlamak için saygın tefsirlere bakmak yeterlidir aslında.Örneğin Kurtubi, “El Camiul Ahkamul Kur'an” isimli ünlü tefsirinde ayeti şöyle tefsir eder:
"Ve muhakkak Biz genişleticileriz."
İbn Abbas; güç yetirenleriz, kudret sahibi olanlarız diye açıklamıştır. Biz genişlik sahibi kimseleriz, diye de açıklanmıştır. Semayı ve başka varlıkları yaratmak dolayısıyla, yaratmayı dilediğimiz herhangi bir şey sebebiyle bize darlık gelmesi söz konusu değildir. 
Şöyle de açıklanmıştır: Bizler yarattıklarımızın rızklarını genişletenleriz. Bu açıklama da İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. el-Hasen: Güç yetirenleriz diye açıklamıştır. Yine ondan rivayete göre; “biz yağmur ile rızkı genişletenleriz” diye açıkladığı nakledilmiştir. 
ed-Dahhak dedi ki: “Biz sizi zengin kılanlar, ihtiyaçtan kurtaranlarız” demektir. Bunun delili de: "Eli geniş olan kendi halince" (el-Bakara, 2/236) buyruğunda aynı kökten gelen lafzın "zengin olan" anlamında kullanılmış olmasıdır.  
el-Kutebi dedi ki: “Biz yarattığımız varlıklar üzerinde geniş lütuf sahibiyiz” demektir.  
Anlamlar birbirlerine yakındır.Bizler sema ile arz arasında bir genişlik yarattık, diye de açıklanmıştır.  
el-Cevheri dedi ki: "Adam bolluk ve genişlik içinde öldü" demektir. Yüce Allah'ın: "Ve Biz göğü kudret ve kuvvetle bina ettik ve muhakkak biz genişleticileriz" buyruğunda da aynı anlamdadır. Yani biz muhtaç olmayan ve güç yetirenleriz demektir. Bu açıklama bütün görüşleri kapsamaktadır.
Görüldüğü gibi kelimenin “genişletmek,genişlik” gibi anlamlara geldiği konusunda herkes hemfikir ama neyin genişletildiği konusunda görüş ayrılıkları var. Saygın tefsirlerde ayet böyle açıklanıyor. Bu kadar geniş bir göğü yaratan yarattıklarına da rahmetlerinden genişçe verir, rahmeti çok geniştir denmek isteniyor, gücü çok geniştir, çok kudretlidir denmek isteniyor, bu açık. Rahmeti günümüzde pek geniş değil ya da geçen binlerce yılda Allah cömertliğinden çok şey kaybetmiş, bu da açık.

Mucizecilerin mealindeki “onu” zamiri ayetin orijinalinde yani Arapçasında yoktur, mucizeciler ayeti evrenin genişlemesi bilgisine yamayabilmek için parantez içinde eklerler ama bu meali yapanlar parantez içine alma zahmetine bile girmemişler. Yani Kurtubi’nin aktardığı görüşler gibi bütün görüşleri elemek, “genişletmek” fiilini sadece göğe yönlendirmek için eklerler bu zamiri. Peki mucizecilere Allah’ın “genişletmek” fiilini göğe atfettiğini düşündüren nedir? Belki Allah başka bir şeyi genişletmekten bahsediyor? İnsanlar için faydalı şeyleri geniş geniş vermekten bahsediyor belki? Yiyecekleri, yağmurları, malları, mülkleri vb. insanlar için geniş geniş, bol bol dağıtırız demek istiyor belki? Kur’an’a göre insanlar için fayda ve zarar veren her şey Allah’ın katında yani gökte değil midir? İşte eski tefsircilerin de aktardıkları bütün görüşleri eleyip, kendi ürettikleri yanlış görüşleri ayete yamayabilmek için ekler mucizeciler “onu” zamirini, “Kur’an burada sadece gökten bahsediyor” demek isterler. Halbuki bunlar mucizecilerin kuruntularıdır.

Bunun yanı sıra Kur’an’da yazsın ya da yazmasın, göğün genişlemesi olayı Kur’an’la her halükarda çelişmektedir. Eğer Kur’an göğün genişlemesi iddiasını destekleseydi kendiyle çelişirdi, desteklememesi iyi olmuş çünkü bu durumda sadece bilimle çelişecektir. Şöyle ki; bizzat Kur’an’ın ifadelerinden göğün durağan olduğu düşüncesini savunduğu anlaşılıyor. Al-i İmran Suresi’nin 133. ayeti şöyledir:
Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
Buna göre cennetin genişliği “göklerle yer arası” kadarmış. Kur’an cennetin genişliğine “göklerle yer arası” kadar dediğine göre gökleri sabit düşünmüş olmalı, eğer gerçekten genişleyen bir evren modelini benimsese “göklerle yer arası kadar” diyemezdi cennetin genişliğine. Bir şeyle bir şey arası kadar diyebilmemiz için o iki şeyin sabit bir mesafesinin olması gerekir. Zaten Kur’an’da Allah katında her şeyin ölçülü olduğu yazar:
Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey O'nun katında bir ölçü iledir. (Ra’d Suresi, 8)
Bir başka ayet şöyle der;
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur, O, bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir. (Furkan Suresi,2)  
Cennetin genişliği “göklerle yer arası” kadarsa, bu ayetlere göre göklerle yer arasındaki mesafenin de ölçülü olması gerekirdi ama ölçülü değil, her an değişmektedir, her an genişleyen bir evrende, göklerle yer arasında mesafe olarak bir ölçü olamaz.

Açıkça görünüyor ki Kur’an yazarları sabit bir evren algısına sahiplermiş. Aynı türden bir ayet de Hadid Suresi’nin 21. ayetidir:
Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah'a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Bu ayetler 1400 yıl önce yazıldı, gökler genişlediğine ve cennetin eni de göklerle yerin genişliği kadar olduğuna göre o zamandan bu yana cennet baya genişlemiş olmalı. Bu durumda o zamanki insana cennetin genişliği farklıydı, şimdiki insana farklı. Yıllar sonra daha farklı bir genişliğe ulaşacak. Üstelik bu teoriye göre evrenin genişlemesi bir süre sonra tamamen duracak ve bu sefer daralmaya başlayacak, bu durumda cennet de mi daralacak? Açıkça görülüyor ki,Kur’an yazarları daha göklerle yerin sabit bir arasının olmadığını bile bilmiyorlarmış.

Peki, bu ayeti evrenin genişlemesine yorarsak, gerçekten de göğün genişlediği bilgisi Kur’an’dan daha eski herhangi bir kaynakta geçmiyor mu? Şimdi bununla ilgili araştırmalarıma geçiyorum.

Göğün Genişlemesinden Bahseden Bazı İnanışlar 

Göğün genişlediğini söyleyen inanışlar yok değil,yani ilgili ayetin tek yorumu bu olsa bile göğün genişlemesinden bahseden Kur’an’dan daha eski kaynaklar olduğu için bu yine Kur’an’ın mucizesi olamaz.Daha eski kaynaklarda bahsedildiğine göre demek ki bilimsel bilgilerle ilgisi yok,göğün genişlemesi de diğerleri gibi mitolojik bir inanış.İnsanlar farklı nedenlerden dolayı inanışlar oluşturuyorlar,günümüzün din tüccarları ise o farklı nedenleri göz ardı ederek bu inanışların bilimsel olduğunu iddia ediyor,halbuki bu inanışın da “Yedi Kat Gök” iddiasında ve diğerlerinde olduğu gibi farklı nedenlerden doğduğu açıktır. Örneğin Tevrat’ta çokça bahsedilir göğün genişlemesinden:

Eyüp.9:8=O'dur tek başına gökleri geren,denizin dalgaları üzerinde yürüyen. 

Yeşaya.40:22=Gökkubbenin üstünde oturan Rab'dir, Yeryüzünde yaşayanlarsa çekirge gibidir. Gökleri perde gibi geren,oturmak için çadır gibi kuran O'dur. 

Yeşaya.42:5=Gökleri yaratıp geren,yeryüzünü ve ürününü seren, Dünyadaki insanlara soluk, Orada yaşayanlara ruh veren Rab Tanrı diyor ki… 

Yeşaya.44:24-28=Sizi kurtaran,size rahimde biçim veren Rab diyor ki, "Her şeyi yaratan, gökleri yalnız başına geren,yeryüzünü tek başına seren,sahte peygamberlerin belirtilerini boşa çıkaran,falcılarla alay eden,bilgeleri geri çeviren,bilgilerini saçmalığa dönüştüren,kulunun sözlerini yerine getiren,ulaklarının peygamberlik sözlerini gerçekleştiren,Yeruşalim için “içinde oturulacak”, Yahuda kentleri için, 'Yeniden kurulacak,yıkıntılarını onaracağım diyen; Engine, 'Kuru! Sularını kurutacağım diyen, Koreş için, 'O çobanımdır, Her istediğimi yerine getirecek, Yeruşalim için, 'Yeniden kurulacak, Tapınak için, 'Temeli atılacak diyen Rab benim." 

Yeşaya.51:13=Sizi yaratan, gökleri geren,dünyanın temellerini atan Rab'bi nasıl olur da unutursunuz? Sizi yok etmeye hazırlanan zalimin öfkesinden neden gün boyu yılıp duruyorsunuz? Hani nerede zalimin gazabı? 

Yeşaya.45: 12=Dünyayı ben yaptım,üzerindeki insanı ben yarattım.Benim ellerim gerdi gökleri,bütün gök cisimleri benim buyruğumda. 

Yeşaya.48: 13=Yeryüzünün temelini elimle attım,gökleri sağ elim gerdi.Onları çağırdığımda birlikte önümde dikilirler.

Bu ayetlerden birinde Tanrı'nın yeri serdiği söyleniyor, Kur'an'a göre de yer "yayılmış-serilmiştir";
Naziat:30=Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi.
Son ayette de Tanrı'nın gökleri sağ eliyle gerdiği söyleniyor, Kur'an'da da şöyle bir ayet var;
Zümer:67=Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.
Görüldüğü gibi Tevrat'ın Tanrısı gökleri "sağ eliyle" germiş, Kur'an'ın Tanrısı ise "sağ eliyle" dürecekmiş. Bunlar bile yetmez mi, Kur'an'ın yaratılışı Tevrat'tan, oradan buradan esinlendiğini anlamaya? Yani genişletme olayı olsa bile buralardan, eskilerden aldığı açık. Şimdi Tevrat ayetlerinin genel yorumuna geçelim.

Bu ayetlerde Tevrat yazarları Tanrı’nın gökleri gerdiğini söylemişler.Bildiğiniz gibi germek genişletmek demektir aynı zamanda, bir şeyi gerdiğiniz zaman o şey genişler, büyür. Yukarıda da dediğim gibi ilgili Kur’an ayetinin tek yorumu göklerin genişlemesi olsaydı dahi Tevrat gibi Kur’an’dan daha eski kaynaklarda da bahsedildiği için bu Kur’an’ın mucizesi olamazdı.

Elbette ki günümüz bilimsel verileriyle hiçbir ilgisi yok bunların,tamamen gözleme dayalı oluşturulmuş düşüncelerdir.Tevrat gökleri çadırlarla ilişkilendirdiğine göre büyük ihtimalle göğün dünyadan görünüşünün kubbe gibi olması var bu inancın arkasında, “çadır gibi görünüyorsa gökler,demek ki çadır gibi de gerilmiş,genişletilmiş” demiş eskiler ve öyle süregelmiş.Sonra mucizeciler devreye girmiş ve bilime yamamaya çalışmışlar!Bundan başkası yok ne bilim ne de mucize… 

Sadece Tevrat değil,başka inanışlarda da göğün genişlemesinden bahsedilir.Örneğin NTV Yayınlarından çıkma “Mitoloji” isimli kitap şunları yazar Çin mitolojisiyle ilgili bölümde: 
Kadim Çin halkının bilgeliğini ortaya koyan bir husus,Çin mitolojisinin önemli bir kozmik kavrama, yani evren genişlemesine değinmesidir.(1)
Durum böyle olması mucize iddiacılarının şu sözlerinin sözde kalmasına neden oluyor:
Evren’in genişlediği ilk kez 1900’lü yıllarda ortaya atılmıştır. 1900’lü yıllardan önce Kuran dışında bu iddiayı ortaya koyan tek bir kaynak bile yoktur. Tek bir kaynak bile!.. 
Demek ki,evrenin genişlediğine dair ifadeler çok eski inançlarda da mevcutmuş,aksine tüm saygın tefsirler ışığında görüyoruz ki Kur’an’da mevcut değilmiş,zorlama yorumlarla mevcut kılınmaya çalışılıyormuş. 

Ta Sümer’e kadar uzanan eski inançlara göre yer ile gök başlangıçta bitişikti(bu inancı Tevrat ve Kur’an’da da görürüz).Buna göre gök bir çadır,bir perde gibi yeryüzünde seriliydi,sonra Tanrı o perdeyi(göğü) yeryüzünden kaldırır,yeryüzünün üzerine güzelce gerer,yayar ve bugünkü gökyüzünü oluşturur,tıpkı çadır kurar gibi.İşte dinlerdeki gök genişlemesi bundan ibarettir,hiçbir bilimsel temeli yoktur. 

Sonuç: 

• Tefsirlerde gördüğümüz üzere Kur’an’daki ilgili kelimeden tek çıkan yorum “göğün genişlemesi” olmadığından,aksine “göğün genişlemesi” orijinal kelimeye en uzak yorum olduğundan ve zorla Kur'an'a yamanmaya çalıştığından, şu anki Kur’an meallerinin çoğunda da orijinal kelimeye “kudret sahibi olmak” gibi anlamlar verildiğinden,dolayısıyla Müslümanlar arasında bile bir fikir birliği olmadığından, bu bilimsel bir mucize olamaz. 

• İslam’dan çok daha eski inançlarda da bu tür ifadeler mevcut olduğundan,ayetin tek ve kesin yorumu “göğün genişlemesi” olsa dahi yine de bu, Kur’an’ın mucizesi olamaz. 

• Ayet en başında Kur’an’ın kendisiyle çeliştiğinden bu yine mucize olamaz,aksine açık bir bilimsel hata var. Kur’an’ın sabit bir evren algısına sahip olduğu açık.  

Diğer bir iddiaya geçmeden önce son bir şey daha söylemek istiyorum.Müslümanlara göre antik dönemde hiçbir şey bilinmiyordu(sözlerinden bu anlaşılıyor),halbuki antik dönem hiçbir şeyin bilinmediği,tamamıyla cahil bir dönem değildi. İddiacılar bu mucize iddiasına ayırdıkları bölümde şunları yazarlar: 
Kuran’ın Allah tarafından indirildiğini inkâr edenler, Muhammed Peygamber’in Kuran’ı uydurduğunu söylemektedirler.Peki bunu söyleyenler Muhammed Peygamber’in Evren’in genişlediğini, 1900’lü yıllardan önce bilen Dünya tarihindeki tek kişi olmasını nasıl açıklayacaklar? Acaba Muhammed Peygamber 1900’lü yıllarda yapılmış olan teleskobun bir benzerini 600’lü yıllarda icat etmişti de, bu teleskobu kumlar altında mı gizliyordu? 
Belki de gizliyordu kim bilir? Zira modern teleskopların geçmişi epey bir eskiye dayanır. Dick Teresi aynen şunları yazıyor:  
Çağdaş gökbilimsel gözlemler Avrupa geleneğinden değil,Çin geleneğinden kaynaklanmaktadır.Modern teleskoplar,Çin’de M.Ö 2400 yılında yapılmış olduğu gibi ekvator sistemine göre ayarlanmıştır…(2)  
Elbette ki Muhammed’in teleskopu yoktu fakat antik dönemi küçümsememek gerek,mucizecilerin sandıklarının aksine bilgileri o kadar şaşırtıcıdır ki bazen insanı şoke eder.

Bu mucize iddiasının gerçeklerle ilgisinin olmadığının kanıtı için bu kadarını yeterli görüyorum ve diğer bir iddiaya geçiyorum.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1NTV Yayınları,Mitoloji,s.330.
2Dick Teresi,Kayıp Keşifler,s.175.