Zerdüştlük ve İslam'a Etkileri
KRAL TANRI, KRAL ŞEYTAN İBLİS
VE SAVAŞAN ORDULARININ ÇOK ÖNEMLİ KAYNAĞI: ZERDÜŞTÇÜLÜK
Bir dinler tarihçisi şunları yazar:
"Persler, Keyhusrev'in fütuhatından sonra, Babilonya bölgesinden sürülen Yahudilerle karşılaşmışlar ve onların memleketlerine dönmelerine izin vermişlerdir. Bu sayede, bazı Yahudi görüşlerini, Zerdiiştiliğin etkisiyle izah mümkün olmaktadır. Ki, sonradan Hıristiyan düşüncesi üzerinde etki yapmış olan bu görüşler şunlardır:
"Tanrı'nın karşısına Şeytanı koyan ikicilik (düalizm); meleklere inanma;ölülerin ölmezliği ve sonradan dirilişleri."
Bilindiği gibi, Zerdüşt; Zerdüştçülük dininin "Peygamber"idir. Tanrısıysa Ahura Mazda'dır. Bu dine, Tanrı'sının adından ötürü "Mazdacılık" (Mazdeizm) adı da verilir. Zerdüşt, Pehlevi dilindeki biçimidir. Yunanlılaşmış biçimiyse Zoroastres'tir. Daha başka biçimleri de vardır.
Bu adla adlandırılan söz konusu "Peygamber", tarihte gerçekten yaşamış mıdır?
Tartışmalı. Tıpkı Musa gibi, Buda gibi, İsa gibi... Bu konuda değerlendirmelerine önem verilen ve görüşleri genellikle kabul edilen iki uzman araştırmacı ve incelemeciye göre, Zerdüşt, İÖ 660-583 yılları arasında yaşamıştır.Bu tarih doğruysa ve Tevrat'ın anlattıklarına da kulak asılacak olursa, Yahudilerin "Babil'deki tutsaklıkları" ve sonra "kurtulup ülkelerine dönüşleri", Zerdüşt'ün yaşadığı zamana rastlamış kabul edilebilir. Böyle olunca da; "kimi Yahudi görüşlerini, Zerdüştçülüğün etkisiyle açıklamak", doğaldır. Ve doğaldır ki, nice "tasarım"lar, düşünceler gibi; Kral Tanrı'nın karşısına Kral Şeytan'ı koyan düşünce de bu dinden yansımıştır Yahudiliğe. Ve dolayısıyla öbürlerine... Yani Hıristiyanlığa ve Müslümanlığa...
Zerdüşt diye birinin tarihte gerçekten yaşamış olup olmadığı, Musa'nın, İsa'nın yaşamış olup olmadıkları gibi "tartışmalı". Ama tıpkı; Musa'nın, İsa'nın oldukları ileri sürülen ya da onların "din" ve "Şeriat"larını dile getirdikleri savunulan "kutsal kitaplar" gibi, Zerdüşt'ün de "kutsal kitap"ı var: Avesta. Bu "kutsal" kitabın çok önemli bir bölümü de şu adı taşıyor: Vendidad.
"Şeytan'a karşı koyma (Şeytanla savaş)", ya da "şeytan karşıtlığının Şeriatı" (Şeytan'a karşı koymanın kuralları) anlamında.
Bu kitap çok önemli. Çünkü, Yahudiliğin de, Hıristiyanlığın da, İslamın da "amentü"sünün, yani temel inanç kurallarının ve kimi "Şeriat" kurallarının bu kitaptan alınma olduğu, açık seçik görülmekte: "Tanrı orduları"nı oluşturan "melekler", bu kitapta. Kral Şeytan İblis'in "orduları"nı oluşturan "cinler" ve benzerleri bu kitapta. Ölümden sonraki yaşam, "cennet" ve "cehennem" inancı bu kitapta. Dinsel "pislik"ler, "pislenme"ler nelerdir ve dinsel "temizlenme"ler nasıl olur; bu kitapta.
Elimdeki, Fransızca çevirisinin Arapça çevirisidir. Eksiği yok. Ve oldukça kapsamlı.Kapağında şöyle deniyor: "Avesta'yı oluşturan kitapların en önemlisi, Vendidad."
Bu kitapta "iki güç" çarpışmakta: Kral Tanrı Ahura Mazda ile Kral Şeytan Ehrimen.Bu iki Kralın da "ordular"ı bulunmakta. Sayısız sıradan " asker" leri, "erbaş"ları, "subay"ları, "komutan"ları var.
Kral Tanrı Ahura Mazda'nın "ordular"ında "en ileri gelen", yani en büyük "rütbe"li "komutan" altı "melek" bulunur. Bunlar, Kral Tanrıya doğrudan bağlıdırlar. Kralın "yardımcı"ları ve "Bakan"ları durumundadırlar. Kral tahtının (Arş'ın) önünde, "buyruk" alır ve yerine getirirler. Bunlar, şunlardır:
- "Vohu-Mano (Behmen)". "İyi düşünce" demek. "Yararlı Hayvanlar Bakanı"dır bu melek.
- "Asha-Vahisht (Erdibihişt)". "Güzel Erdem" demek. "Ateş Bakanı.
- "Şehriver." "Güzel Krallık" demek. "Madenler Bakanı."
- "Sipendarmidh (Spenta-Aramiti)." "İyi cömertlik" demek. "Yeryüzü Bakanı."
- "Haur-Vatat (Hurdâd)". "İyi sağlık" demek.
- "Amertat (Murdâd)." "Ölmezlik" (ya da iyi ölmezlik) demek.
Son iki "melek-bakan", birlikte, "su"larla "bitki"lere bakarlar. Ve bunların,Kuran'a, değişik "işlev"de, "Harut-Marut" diye geçtikleri görülmekte.Bunlar çıktıktan sonra kalan dört melekse, Yahudilikçe, Hıristiyanlıkça ve Müslümanlıkça da kabul edilen dört ünlü melekten başka değiller. Anlaşılan, bu melekleri önce Yahudiler alıp aşırmışlar.Sonra da öteki iki din benimsemiş.
Yukarıdaki altı meleğe "ölümsüz kutsal kişilikler" denir. (Ameşas Spantas.)Bunların dışında ve daha "aşağı rütbe"de olan "melek"ler pek çoktur Kral Tanrı'nın "ordular"ında. Tümüne "Yazata"lar ("Izid"ler) denir.
Bunlar da "göksel olanlar" ve "yersel olanlar" olmak üzere ikiye ayrılırlar.Göksel olanların hepsinin başında en büyük "göksel yazata" sayılan Kral Tanrı Ahura Mazda bulunmakta.
"Yersel" olanlarsa Zerdüşt'ün yönetimindedirler. "Güneş"e, "Ay"a, "yıldız"lara, "hava"ya, "ateş"e ve "su"ya ilişkin işlerle ilgilenirler.
Aslında "Güneş", Kral Tanrı "Ahura Mazda"yı simgeler. Ötekiler, bundan sonra gelirler.
"Melekler" içinde, görevleri yalnızca "koruyuculuk" olanlar ("hafaza") da vardır. Çeşitli "işlev"ler üstlenmiş, "grup grup" melekler.
Nitelikleri, görevleri ne olursa olsun, tüm "melek"ler, Kral Tanrı'nın "ordularında "savaşçı" olarak bulunurlar ve Kral Şeytan Ehrimen'in "orduları"yla "savaşırlar".
Kral Tanrı Ahura Mazda'nın "ordular"ında nasıl "rütbe"ler varsa, Kral Şeytan Eh- rimen'inkinde de var. Ahura Mazda'nınkinde "en yüksek rütbeli" birer "Bakan" durumunda "altı melek" mi var? Ehrimen'inkinde de bunların karşılığı olan şeytanlar var.
Bu "yüksek, en yüksek rütbeli" şeytanların üçü, adlarını, Hinduların "tanrı"larının adlarından almaktalar: "İndra", "Serva" ve "Nasatia".
Burada hemen belirtmek gerek ki, Hint ve İran inançlarında bir karşıtlık göze çarpar: Birinde "iyicil" diye inanılan "güç"lere öbüründe "kötücül" diye inanılır. Örneğin Zerdüştçülükte "iyicil" diye nitelenen "Asura"lar, Hindularda birer "kötücül şeytan"dırlar. Hinduların "iyicil" diye inandıkları "div"ler ("dev"ler), Zerdüştçülüğe göre "kötücül"dürler.Dinler arasında zaman zaman rastlanır bu tür durumlara. Ehrimen'in orduları, "kötücül cin"lerden; "div" (dev), "dervec" (darvand), "peri"... adı verilen "kötücül" güçlerden oluşurlar. Ve "aşağı dünya"da, "cehennem"de yaşarlar, kralları Ehrimen'le birlikte. "Cehennemin kapısı"nda da bir "dağ" bulunmakta: "Arezûra" dağı.Buna karşılık, Kral Tanrı Ahura Mazda, "ordular"ıyla birlikte "yukarı"da, "gökler"dedir!
Ne var ki, Kral Şeytan Ehrimen, bulunduğu yerde kalmak istememekte, Kral Tanrı'nın yerine geçmek için yanıp tutuşmakta.
Kral Tanrı Ahura Mazda bunu bildiği için, sürekli "uyanık" bulunmakta. "Ordular"ını da "uyanık" tutmakta her an. Çünkü kesintisiz olarak "savaş" durumu yaşanmakta.Burada, hemen Kur'an'dm bir ayeti anımsıyoruz: Fecr Suresi'nin 14. ayeti: "Senin Rabbin gözlem evindedir." Böyle deniyor. Kral Tanrı "gözlem evinde beklemekte", Kral Şeytan İblis ve "ordular"ı eliyle kotarılanları hemen görüp, kendi "ordularına bildirmekte, gerekli "önlem"leri aldırtmakta. "Cin"ler, "kötü niyet"le, "vahiy çalma" amacıyla "gök"lere mi yöneldiler? Kral Tanrı hemen bildirir ordularındaki meleklere. Melekler de o kötücül cinlerin ardına düşüverir ve onların üzerine, "ateş saçan, delip geçen" nesneler yağdırırlar. Kur'an ayetleri bunları anlatıyor.Daha .önce de değinilmiş ve bu ayetlere yer verilmişti.
Kral Tanrı Ahura Mazda ile Kral Şeytan Ehrimen arasındaki savaş da öyle. Savaşan güçlerden her iki kesim de "uyanık".
Zerdüştçülüğün "kutsal" kitaplarından Vendidad'a göre, Kral Tanrı Ahura Mazdanın gerçekleştirdiği her "yaratış"a, Kral Şeytan Ehrimen bir "yaratışla karşılık vermekte. Ahura Mazda hep iyileri, "yararlı" olanları yaratırken; Ehrimen de "kötüleri, "kötülük"leri ve "zararlı"ları oluşturup ortaya koymakta. Vendidad'a şunlar anlatılarak giriliyor:
- "Ben Hürmüz'ün (Ahura Mazda'nın) yarattığı güzel ülkelerin ilki; Aras ırmağının suladığı İran'dır.
- "Ölüm dolu Ehrimen'se, şu belayı yaratarak buna karşılık verdi: Divlerin (devlerin) yaptığı ırmak yılanı ve kış.
- "...Ben Hürmüz'ün yarattığı güzel ülkelerin ikincisi, Sogd'luların yaşadıkları ırmak kıyısı kesimlerdir.
- "Ölüm dolu Ehrimen'se şu belayı yaratarak buna karşılık verdi: Hayvancıkları ve bitkileri yok eden çekirge.
- "Ben Hürmüz'ün yarattığı güzel ülkelerin üçüncüsü, Merv'dir. Çevresiyle korunaklı olan Merv.
- "Ölüm dolu Ehrimen'se şu belayı yaratarak buna karşılık verdi: Olumsuzluk ve sapkınlık."
Böyle sürüyor bölüm boyunca. Ahura Mazda hangi ülkeleri, yani kentleri yaratmış, Ehrimen neler yaratarak bunlara karşılık vermiş; "bir bir anlatılıyor"!
Daha sonraki bölümler "soru"lu, "yanıt"lı. Zerdüşt sorar; Hürmüz, yani Ahura Mazda karşılık verir.
İkinci bölümde, "iyilik"çi ve "adalet"çi bir mitolojik hükümdar olan Yima Khshaetra dönemindeki "gelişme"ler anlatılmakta.
Şöyle başlanmakta: Zerdüşt, Hürmüz'e sordu:
"Hürmüz! Ey çok yararlı ruh! Ey tüm gövdeler dünyasını yaratan. Ey kutsal! Ben Zerdüşt'ten önce, sen Hürmüz'ün konuştuğu ilk insan kimdir? Kimdir o ki, sen ona Hürmüz dinini, Zerdüşt dinini öğrettin."
Hürmüz karşılık verdi:
"İyi insan Yima'dır o, ey Zerdüşt. 'İyi çoban' Yima. Ben Hürmüz'ün, sen Zerdüşt'ten önce konuştuğu, Hürmüz dinini, Zerdüşt dinini öğrettiği ilk kişi odur.
"Ey Zerdüşt! Hürmüz olarak ben ona dedim ki:
"Ey Vivanhat oğlu Yima! Benim şeriatımı (dinimi) öğrenmek ve gereğini üstlenmek (yaymak) ister misin?
"Yima buna şu karşılığı verdi ey Zerdüşt:
'"Ben bu göreve elverişli değilim daha. Şeriat dersini alamam, öğrenemem ve gereğini üstlenemem!'"
Muhammed de, "ilk vahiy" sırasında, "vahiy meleği"ne buna benzer karşılık verdiğini bildirir. "Hadis"te, kendisine "oku!" dendiği ve kendisinin "okur değilim, okuyamam!" biçiminde karşılık verdiği anlatılır.Bu anımsandığında Muhammed'in "ilk vahiy" numarasının kaynaklarından biri beliriyor.
"İyi insan" ve "iyi çoban" Yima, öneriyi geri çevirmiş görünür; ama yine bir görev alır Hürmüz'den:
Bölümde anlatılanlara göre: Hürmüz'ün "yarattıkları"nı "üretip çoğaltma", "koruma-kollama" ve "gerekli önlemleri alma" görevini üstlenir. Bu dönemde daha; ne "kışın amansız soğuğu", "ne yazın" sıcak rüzgârının amansız sıcağı, ne "hastalık" ve ne de "ölüm" var dünyada.
Hürmüz, Yima'ya bir "altın yüzük" bir de "altınla süslemeli kılıç" verir. Ve Yima, bunlarla tüm ülkeye egemen olur.
Ne var ki, her "üç yüz kış"ta bir, Hürmüz'ün "yaratıkları", öylesine çoğalırlar ki, hiçbir yere sığmaz olurlar. Her böyle oluşta, Hürmüz, "iyi çoban Yima"yı uyarıp önlem almasını buyurur. Yima "güney yönünde, Güneşin yolunda, nur (ışık) içinde, altın yüzüğünü ve altınla süslemeli kılıcını" kullanır. Bir yandan da "Yeryüzü Bakanı", "Sipendarmidh" (Spenta-Aramiti) adlı meleğe seslenir, ondan yardım etmesini ve "yeryüzünü genişletmesini" diler. Dilediği gibi olur: Daha önceki genişliğin "üçte bır"i eklenir yeryüzüne. Üç kez böyle olur ve yeryüzü genişletilir.
Aradan "bir süre geçince; Hürmüz, Yima'ya bir kez daha "uyarı"da bulunur: Bu kez çok önemli bir "tehlike" var: "Öldürücü kışlar" gelecek, canlıları yok edecek ölçüde soğuklar olacak.
Hürmüz, Yima'ya bir "sığınak" ("var") yapmasını buyurur. Sığınağın ölçülerini ''verir. Hangi tür "seçme insan", "seçme hayvan" ve "seçme bitki" alıp buraya koyacağını açık-seçik bildirir. "İyi çoban" da söyleneni yerine getirir.
Bu sığınak, "tufan"daki "Nuh'un gemisine benzer bir "kurtarıcı" rolü oynamakta. Aradaki fark, "coğrafya" ve "iklim" farklarından ileri gelmekte yalnızca. "Nuh'un gemisi", azgın "su"lardan; "Yima'nın sığınağı"ysa azgın "soğuk"lardan "kurtarma" işlevinde...
"Sığınak"ta, her tür gereksinimin karşılığında, "nur" (ışık) bile bulunduğu anlatılır. Buraya Hürmüz'ün "din"ini "sokan" ve yayma çabasında bulunan da bir "kuş"tur: "Karshiptar." "Ruhani Başkan" ise "Urvatatnara" adında bir insan.
Gelin görün ki, bunlar olurken Kral Şeytan Ehrimen de boş durmaz. Yima'yı ortadan kaldırmaya yönelir. Mitolojiye göre, "şeytanlarından "Dahhâk", bir yolunu bulup o, "iyi çoban"ı öldürür. Bu "bela"nın başına gelmesinde "Yima"mn kendisinin de "suç"u vardır. Çünkü "başarılarına böbürlenmiştir".
Sözü edilen "Yima", İran mitolojisinde ünlü bir hükümdar olan "Cemşid"dir."Dahhâk" ise (Zohak), yine İran mitolojisinde ünlü, Asurlu bir komutandır. Ancak, ileri gelen bir "şeytan" sayılmıştır.
Yine mitolojiye göre "Dahhâk"ı da "tutsak" alıp "hapseden" ve dolayısıyla "İran"ı kurtaran biri çıkmıştır: "Feridun." "Cemşid"in torunlarından. "Dahhâk"ın o gün bugün, Demavend (Denbavend) dağında "hapis"te bulunduğuna ve yanına gidenlere "büyü" öğrettiğine inanılır.
Kur'arida, Bakara Suresi'nin 102. ayetinde, "büyü öğretmenleri" olarak sunulan "Harut-Marut" öyküsünün kaynaklarından birinin bu inanç olduğu düşünülür.
"Dahhâk" eğer "şeytan"sa, nasıl "hapsedilmiş" olabilir?
"Şeytan"ın, "cin'in "hapsedilebileceği"; dahası, bunların "zincirlere vurulabilecekleri", Kuran'da da anlatılır. Daha önce de değinilmişti: Sâd Suresi'nin 38. ayetinde ‘’Ve demir halkalarla bağlı öteki şeytanlar" denmesi ve başka yerlerdeki birçok anlatım, Kuran' ın da bu savda olduğunu açıkça dile getirir. Buharî ve Müslim'in E'sSahihlerinde de yer alan bir "hadis"e göre, "cin"lerden bir "ifrit"in, "namaz"ını bozmaya geldiğini anlatan Muhammed; bu "ifrit"i tutup "mescidin direklerinden birine bağlayacağı sırada, düşünüp bundan vazgeçtiğini" açıklar."Mucize"ler anlatılırken bu "hadis" üzerinde ayrıca durulacak.
Bu "ayet" ve "hadis"leri, İran mitolojisindeki ünlü şeytan "Dahhâk" ile birlikte anıp karşılaştırmakta yarar var. "Dahhâk"ın bir "şeytan" olduğu halde, "tutulup hapsedildiği"ne, "zincire vurulmuş olarak zindanda bulundurulduğu"na ilişkin mitolojideki inanç göz önünde tutularak değerlendirildiği zaman, Muhammed'in kaynağı açıklık kazanır. Yani "cin"i, "şeytan"ı "bağlama" inancını nereden aldığı ortaya çıkar.
Venâidad Zerdüştlüğün bu önemli kitabı, yirmi iki bölümden oluşuyor. Hürmüz (Ahura Mazda) ve "ordular"ıyla, Ehrimen ve orduları arasındaki "savaş", bölümlerin kiminde doğrudan, kimindeyse dolaylı olarak anlatılır.
Vendiclad'da, dinsel ölçülere göre "iyi" ve "kötü" sayılanların "ruhlarının öldükten sonra nerelere gideceklerine ilişkin de "açıklamalar" yer almakta.
"Tanrı-Şeytan Krallıklarında İyilerin ve Kötülerin Ruhları Nerelere Giderler?"
Dinsel ölçülere göre "iyi" sayılan kişilerin "ruh"ları "yüce"lere gider. "Güzel", "ışıklı" ve "mutluluk dolu" yerlere. Bir başka deyişle, "cennet"e. "Kötü" sayılan kişilerin "ruh"larıysa "aşağı dünya"ya gider. "Karanlık", "azaplı-işkenceli" yere. Bir başkadeyişle,"cehennem"e...
Öteki "kutsal kitaplı" üç dinde olduğu gibi, Zerdüştçülükte de anlatılan bu.
Vendidad'da anlatıldığına göre, "iyi" kişilerin "ruh"ları gövdelerinden ayrıldıktan bir süre sonra "yüksek"lere çıkarlar. "Karşılayıcılar"ı da olur bunların. "Meleklerden karşılayıcıları. Bu "ruh"ları "gök melekleri" karşılar. Sıradan "melek"ler ("yazata"lar) yanında, ileri gelen melekler de bulunur karşılamada. Örneğin, "Yararlı Hayvanlar Bakanı" Behmen de bulunur. "İyi düşünce" demek olan Behmen (Vohu-Mano), "altından taht"ı üzerinde doğrulur ve şöyle seslenir: "Nasıl geldin, ölümlü dünyadan ölümsüz dünyaya hoş geldin ey iyi kişinin ruhu!" Bu ruh, Kral Tanrı Ahura Mazda'nın, ileri gelen (Bakan) altı meleğin önünden, bunların altından tahtlarının karşısından geçerek yücelerdeki "Firdevs Cenneti "ne varır.
Muhammed de, buradan almış olacak ki, hemen hemen böyle anlatır: Örneğin Uhud "şehit"lerinden söz ederken şöyle demekte:
"Sizin kardeşleriniz Uhud'da öldürülünce, Allah onların ruhlarını yeşil kuşların içine yerleştirdi. Bu kuşlar cennet ırmaklarından, cenntteki meyvelerden yiyerek uçarlar ve Arş'ın {Tanrının tahtının) gölgesinde altından kandiller üzerine konarlar..."
Bu "hadis", Müslümanlarca "en sağlam" kabul edilen hadis kitaplarından biri olan, Ahmed İbn Hanbel'in El Miisned'inde yer alıyor.
Bir başka "hadis"inde de Muhammed'in şöyle dediği bildirilir: "İnanır bir kimsenin ruhu, gövdesinden ayrıldığında, yücelerde iki melek onu karşılar. Ve gök halkı, o ruh için şöyle der: 'Dünya yönünden gelen temiz bir ruhtur bu. Allah'ın iyiliği (selam) sana ve senin değerlendirdiğin gövdene ey ruh! Bu ruh, sonra güçlü ve yüce olan Allah'a götürülür..."Buna benzer "hadis"ler çok.
Kur'an'da da "cennet ehli"nin, "selam size!" denerek karşılandığı anlatılır. Örneğin Zümer Suresi'nin 73. ayetinde şunlar anlatılmakta:
"Rabblerine karşı gelmekten sakınanlar, topluca cennete götürülürler. Oraya varıp da cennetin kapıları açıldığında, bekçileri (melekler), şöyle der onlara: 'Selam size! Hoş geldiniz! Ölümsüzler olarak girin şimdi buraya!'"
Vendidad, "kötü" kişilerin "ruh"larımn gidecekleri yerden de söz eder: "Baştan başa karanlık olan aşağı dünyanın çukurları". "Kötücül cin"lerin, "şeytanların bulundukları "azap ülkesi". Yani "cehennem".Vendidad'dan ve içerdiklerinden daha çok söz etmeye yerimiz elverişli değil. Ancak şunu bir daha belirtmekte yarar görüyorum: "Tanrı ve şeytan krallıkları" üstüne, bilinen "kutsal kitaplar"da yer alan uydurmaları, kaynaklarıyla görüp iyi kavrayabilmek için Zerdüştçülüğü ve özellikle önemli kutsal kitaplarından Vendidad'ı gözden geçirmek şart. Anlatılanlar, çok iyi incelenmeli, karşılaştırmalar yapılmalı. Bu olmadıkça, Yahudiliğin, Hıristiyanlığın ve İslamın "amentü"sündeki "inanç öğeleri" ve bu öğelerin çok önemli bir kaynağı kavranamaz.
Bir de şunu yinelemek gerek: İyi bir inceleme ve karşılaştırma sonucu, Zerdüştçülükte de, öteki üç dinde de yer alan "vazgeçilmez inanç temelleri"nin başkaynağı, gözden kaçmıyor: "Güneş Kültü", "Ay Kültü" ve bunları da içeren "Sabiîlik". Çok büyük bir ırmaktır bu ana kaynak. En ilkel dönemlerin "ilkel inançlar"ını da taşıyıp getiren bir kaynak. Bu kaynak, çok eski çağlardan taşıyıp getirdiği "mikroplu inanç suları"nı, bilinen "kutsal kitaplar"a boşaltmıştır. Bunlar arasında Tevrat var, İncil var, Kur'an var.
Bunu bir de "ad"ların, "sözcük"lerin "dili"yle algılayalım:
TANRI-ŞEYTAN KRALLIKLARI İÇİN ANLATILANLAR, ADLARIN
VE SÖZCÜKLERİN DİLİ
"Ahura Mazda": Anlamında "gök" anlamını bulanlar var.Clement Huart ise, "Ahura Mazda"nm, "Güneş Tanrısı"nm ta kendisi olduğunu yazar.
"Hürmüz" (Ahura Mazda): Romalıların etkisiyle "Hermes"ten alındığını ileri sürenler var."Gece"yle "gündüz"ü, "uyku"yla, "uyanıklık"ı, "ölüm"le "yaşam"ı meydana getiren iş ve davranışların, mitolojideki simgesi sayılır. Romalılar bu Tanrı’ya "Merkür" derler.
"Mithra": Kutsal kitap Vendidad’da, bu Tanrı, "geniş tarım alanlarının efendisi" diye nitelenir ve bu "efendi"yi çağırarak işinde, uğraşında bulunan bir tarımcıdan övgüyle söz edilir. Birçok inceleyici, bu arada Felicien Challaye, şu bilgiyi aktarrmakta: "Hindulara ve İranlılara özgü bir Güneş Tanrısı olan Mitra ya da Mithra, ışık ve hak tanrısıdır." Bir "Mihtra dini" vardı. Ve Hıristiyanlığın bu dinden çok şey aldığı saptanmıştır.*
"Zerdüşt": Cemil Sena, Filozoflar Ansiklopedisi'nde şöyle der: "...Bu adın aslı, Sanskritçedeki Zuryastara'dır ki, bu, 'güneş tapımı olan' demektir."
"Cemşid" (Yima): Zerdüştçülük inancında önemli bir ad. "Yima" adıyla da geçer. Vendidad da,
"Yima"dan nasıl söz edildiği yukarıda görülmüştü. "Cemşid", "Cem" ve "Şid" sözcüklerinden oluşuyor. "Cem", "ulu hükümdar" demek. "Şid"se "Pehle vi" dilinde "ışık" anlamındadır. Cemşid adlı efsane hükümdarı, Güneş oğlak burcuna girdiği zaman, kendisine bir taht kurulmasını buyurur; kendisi de, başına mücevherler takarak otururmuş. Ve Güneş, bu görkemli taht ve hükümdar üzerine doğarmış. Böyle inanıldığı için, söz konusu hükümdara "Cemşid" adı verilegelmiş.
"Tichtrya": Ahura Mazda, Zerdüşt'e; ona sığınıp onun aracılığıyla dilekte bulunmasını öğütler."Merkür"dür o.Ünlü doğubilimci Prof. Dr. Philip K. Hitti, onun, Nabatlılarda "Güneş Tanrısı" olduğunu belirtir ve adını da şu biçimiyle yazar: "Dusares" (=Duşara=Zuşşara). Hitti'nin anlattığına göre, Nabatlıların Tanrıları arasında önemli bir yeri olan bu Güneş Tanrısı için dörtgen tapınak yapılmış ve tapınılagelrmştirTüm öteki "Güneş Tanrısı’’ tapınaklarında olduğu gibi…
Bu " yıldız", Kur'an'da "Necm (Yıldız) Suresi"nin 49. ayetinde "Şi'râ" diye geçer. Ve bu ayette, Kur'an'm Tanrısı için, "O, Şi'râ'nın da efendisidir (Rabbi)" denir.
Kur'aridaki, söz konusu "yıldız"a ad olarak verilen "Şi'râ" sözcüğünün Arapça olmadığı kanıtlanmıştır.Phlutarque, "Şi'râ" ile "Tichtriya" denen yıldızın aynı "yıldız" olduğunu yazar ve "Sirius" diye gösterir. C. Schoy adlı doğubilimci de, İslam Ansiklopedisi'nde bunu böyle belirtir.Bilindiği gibi, "Sirius" adlı yıldız, "Büyükköpek" adı verilen takımyıldızı içinde bulunan en parlak yıldızdır.
"Saoka": Hürmüz'ün öğüdüyle, Zerdüşt, "Saoka"ya da sığınır. "Saoka", "Güneş Tanrısı" Mithra'nm bir elçisi olarak ve "iyilik"ler için "gökten inen" bir iyicil melektir (iyicil cin).
Zerdüşt, yine Hürmüz'ün öğüdüyle "güzel gök"e de sığınır.422 Ebu'r-Reyhani'l-Bîrûnî, Zerdüşt'ten önceki dönemden söz ederken; "Onlar, Zerdüşt'ten önceki zamanlarda, Güneş, Ay, gezegenler ve ilk unsurlara taparlardı" der. Zerdüşt'ten sonra da bu "kült"ler, tapınma ve inançlarda çok etkin bir rol oynamışlardır.
Kaynak:Turan Dursun