Göklerle Yerin Birbirinden Ayrılması

Mucize İddiası:

İnkar edenler Evren(Gökler) ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?
21- Enbiya Suresi 30

…Evren’in genişlediğini ve tüm Evren’in bitişikken birbirinden ayrıldığını Kuran dışında ortaya koyan hiç kimse olmamıştır.İşte eski Yunan, işte Ortaçağ, işte Yeniçağ, işte Platon’lu, Thales’li düşünce yoğunluğu, işte Batlamyus, işte Kopernik,  Kepler, işte Kant... İnsanlık tarihinin tüm dehalarının hiçbiri genişleyen bir Evren’de olduğumuzu bilemediği gibi, bu Evren’in yaratılışının başında her şeyin birbiriyle bitişik olduğunun da farkına varamamışlardır. Gelişmiş aygıtlar olmadan, bilimsel birikim kullanılmadan bu sonuçlara varmak imkansız olduğu için tüm bu ünlü felsefeciler, fizikçiler bu sonuçlara varamamışlardır. Evren’in yaratıcısı Evren hakkındaki bu en önemli bilgileri kitabıyla insanlara bildirerek hem bu Evren’sel oluşumlara dikkatleri çekmiş, hem de Kuran’ın kendisi tarafından gönderilen bir kitap olduğunu ispat etmiştir. Günü gelince Uzay’da bir nokta olan insana tüm Uzay’ın bir noktadan yaratıldığının delillerinin örtüsünü açan Allah, böylece hem Evren’in bilgisini insanlara sunmuş, hem de kendi kitabının mucizelerini göstermiştir…

…Ayette Evren’in başta bitişik olduğu Arapça "ratk" kelimesiyle ifade edilir ki; bu kelime kaynaşmış durumda içiçe geçmeyi ifade eder. Arapça "fatk" kelimesi ise ayrılmayı, bölünerek ayrılmayı ifade eder…


Reddiyem:

Özetle;Kur’an’da göklerin başlangıçta yer ile bitişik olduğunun,Allah’ın onları sonradan ayırdığının söylenmesi “Big Bang” teorisi ile özdeşleştirilmeye çalışılıyor.

“Evrenin genişlemesi”nin Kur’an’dan çok daha eski metinlerde de ifade edildiğini göstermiştim,bu da yine iddianın aksine eskilerden,eski mitlerden kalmadır.Pek çok toplumda göklerle yer başlangıçta bitişiktir,sonradan Tanrı tarafından ayrılıp bugünkü şeklinin verildiği inancı yaygındır.

Tabi bunları sonradan aktaracağım,öncelikle ayetin orijinalinde geçen “ratk ve fatk” kelimelerini inceleyelim:

Mucizecilere göre bu “ratk” kelimesi bitişiklikten,yapışıklıktan öte iç içe olmayı ifade edermiş.Big Bang’den önce evren de aynı durumdaydı,her şey bir noktada toplanmıştı,iç içeydi. Patlamadan evvel her şey bir noktada toplanmıştı fakat henüz ne gök ne yer,hiçbir şey yoktu,her şey milyarlarca yıllık bir evrim sürecinden sonra meydana geldi.Ayetten ise göklerle yerin şuanki şekilleriyle- başlangıçta var olduğu,bunların bitişik olduğu anlaşılmaktadır. Evrenin yaşı 14 milyar yıldır,Dünyamızın yaşı ise 4,5 milyar yıl.Bu bile bir bitişikliğin,iç içeliğin olamayacağını anlamak için yeterli. Dünya Evrenden 9,5 milyar gibi dudak uçuklatan bir süreden sonra oluşmuştur.

Fakat bu “ratk” kelimesinden “bitişiklik,yapışık olma” anlamlarından başka bir anlam çıkarmak gerçeği hiçe saymak demektir.Zira bu kelime var olan iki şeyin birbirine bitişik olmasından başka bir şey anlatmaz,örneğin bilgisayarım masasıyla bitişiktir(ratk),bilgisayarımı masadan alırsam da ikisini ayırmış olurum(fatk).

Nitekim,saygın tefsirlerden de bu anlaşılıyor,örneğin Taberi ayeti şöyle tefsir eder:
Müfessirler: "Göklerle yerin bitişik olması" ifadesinden neyin kastedildiği hakkında çeşitli izahlarda bulunmuşlardır. 
Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bu ifadeden maksat, gökle yer birbirlerine yapışık idiler Allah bunları birbirlerinden hava ile ayırdı. Gök yukarı kalktı yer aşağıda kaldı." demektir. 
Mücahid ve Süddî ise demişlerdir ki: "Bu ifade: "Gökler ve yer birer tek kütle halindeyken Allah bunların her birini yedi parçaya ayırmış ve böylece yedi gök ve yedi yer haline getirmiştir." demektir. 
İkrime, Atıyye el-Avfî ve İbn-i Zeyd, göklerin ve yerin bitişik olmasından maksadın, bunlardan her birinin önceleri delik olmadıkları sonra Allah'ın, gökleri delerek oradan yağmur indirdiği, yerleri yararak oradan bitkiler çıkarıp sular fışkırttığı anlamına geldiğini söylemişler ve buna delil olarak ta şu âyetleri zikretmişlerdir. "İçinde hâdiseler tekrarlanan göğe, yanlan yere yemin olsun ki, muhakkak Kur'an, hak ile bâtılı ayıran ilahî bir kelamdır. 
Taberi de bu görüşü tercih etmekte, âyetin son bölümünü de buna delil göstermektedir.(3)
Gök yer ile bitişikmiş,yerin üzerinde bir perde gibi seriliymiş sonra Allah göğü yukarı kaldırmak suretiyle yerden ayırmış, çadır kurar gibi. Diğer büyük tefsirlere de bakabilirsiniz,örneğin Kurtubi de ayeti böyle tefsir eder,hiç de mucizecilerin verdikleri anlamları yüklemezler bu kelimelere(ratk-fatk). Bir de Taberi’nin Bakara Suresi,29. ayete yaptığı tefsire bakalım:
Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas ve bir kısım sahabiler özetle şunları söylemiş, kâinatın yaratılması safhalarını şöyle zikretmişlerdir:
"Allah'ın arşı suyun üzerinde bulunmakta idi. Suyu yaratmadan önce, yaratıldığı beyan edilenlerden başka bir şey yaratmamıştı. Yaratıkları var etmeyi dileyince sudan duman (buhar) çıkarttı. Buhar suyun üzerine yükseldi. Allah ona "Yükselen" anlamına gelen "Sema" ismini verdi. Sonra suyu kuruttu. Onu bir tek kütle haline getirdi. Sonra onu parçaladı. Onu, pazar ve pazartesi günlerinde yedi yer haline getirdi. Yeryüzü sarsıldı. Bunun üzerine dağları var ederek sarsıntıyı durdurdu. Yeryüzünün dağlarını ve orada yaşayacak olanların rızıklarını, Salı ve Çarşamba olmak üzere iki günde yarattı. Böylece yeryüzünün yaratılması dört günde tamamlanmış oldu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Bu duman, suyun buharlaşmasından meydana gelmişti. Allah onu bir tek sema yapmıştı. Sonra onu yayarak Perşembe ve Cuma günlerinde yedi gök haline getirdi…(4)  
Görüldüğü gibi bunun hiç mi hiç Big Bang ile alakası yok, Tevrat’daki masalın birkaç ufak değişiklik dışında, tamamen aynısı.

Ben bir de Erdoğan Aydın’ın yazdıklarından aktarmak istiyorum:
 …Açık ki burada anlayamama veya yanlış aktarmadan farklı,ahlaki bir durumla karşı karşıyayız:Bitiştirmek,birbirine yapışık olmak anlamları tek bir maddeyi değil birbirine yapışık iki maddeyi ifade etmektedir.Ve bu, oldukça temel bir farktır.Nitekim, fatk sözcüğünde de kast olunanın yine iki ayrı parçalı bütünün, koparmak, lehimini çıkarmak yoluyla ayrıştırılması olduğu,bizzat kendi itiraşarıyla ortadadır.Peki ama bu durumda nasıl oluyor da aynı paragraf içinde “tek bir madde”, “homojen bir madde” sonucu çıkarılabiliyor?Ve bu da bir yana, nasıl bir ahlaki zihniyet ki bundan hareketle “bilim de aynı şeyleri söylemiyor mu?” diyebiliyor?..(5)  
Erdoğan Aydın da bunu güzelce açıklamış,bu kelimelerden yer ile göğün başlangıçta bitişik oluşu ve sonra Tanrı tarafından ayrılmasından başka bir anlam çıkmıyor.

Nitekim Naziat Suresi’nde şunlar yazılıdır:
Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki Allah onu bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir.(27-28)
Ayette üç aşamadan söz ediliyor:

• Göğün yaratılması,
• Yükseltilmesi,
• Şekillendirilmesi.

Demek ki Allah önce yeri yaratmış –çünkü diğer ayetlerde de gördüğümüz gibi gök yer ile birlikte var, bitişikler, biri varsa diğeri de olmak zorunda- sonra yere bitişik olarak göğü yaratmış, sonra da göğü yükseltip yerin tavanı haline getirmiş, sonra da şekillendirmiş.Aynı ifadelere Rad Suresi’nin 2. ayetinde de rastlanır:
Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş'a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.   
Başta dünya ile bitişik olan yer herhangi bir direk olmaksızın yükseltilmiş fakat Kur’an’da aynı zamanda Allah tutmasa göklerin yere düşeceği de yazar:
Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.(Hac Suresi 65)
Yani ilgili ayetler Big Bang ile kesinlikle uyuşmaz.Bu ayetlerden açıkça göğün başlangıçta yer ile bitişikken yerden yükseltildiği anlaşılıyor.Öyle ki, Allah tutmasa gökler yere düşermiş.

Masalın Analizi   

Taberi’den verdiğim tefsirlerde yazdığına göre; göklerle yer ayrıldıktan sonra gök yediye ayrılmış fakat ben buna katılmıyorum.Zira ayetten gökler(çoğul) ve yerin başlangıçta bitişik oldukları anlaşılıyor.Yani gökler çoğul,bu da yer ile bitişikken zaten yediye ayrılmış durumda olduğunu gösteriyor, ayete göre gök zaten yerle bitişikken tek kütle değil.Gök yerle bitişikken yedi kat halinde olmasa Kur’an bu kelimeyi çoğul biçimde kullanmazdı değil mi?Gökler böyle katmanlı,çoğul haldeyken,yedi kat iken yer ile bitişikmiş ve bu haldeyken yerden ayrılmış. 

Bu çok önemli bir noktadır,masalı ayrıntılı bir şekilde analiz edebilmemizi sağlayacak olan, adeta kilit noktadır.Masalla ilgili tüm ayetleri buraya toplayacağım,öncelikle evrenin yaratılışını en başından anlatan Fussilet Suresi’nden başlayalım:
De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. (9-12)  
Gördüğünüz gibi bu ayetlere göre önce yer yaratılıp düzenleniyor, sonra da gök.Gök duman halinde,yerin üzerinde bulunuyor,yer ile bitişik.Zira mucizecilerin dayanak noktası olan ayet göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu,sonradan Tanrı tarafından ayrıldığını söylüyor:
İnkar edenler gökler ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?(Enbiya Suresi 30)
Ayet “gökler(çoğul)” ile yerin bitişik olduğundan bahsediyor, gök kelimesinin çoğul formda kullanılmasına özellikle dikkat çekiyorum, altını çiziyorum. Zira bu; göğün yedi katmana ayrıldıktan sonra bile hâla yer ile bitişik olduğu anlamına geliyor, gök katmanlara ayrılmış, çoğul haldeyken bile yer ile bitişik. Bu da Fussilet Suresi’nde bahsedilen göğün henüz katmanlara ayrılmamış, şekillendirilmemiş hali olan “duman halindeki” göğün yeryüzünde, yani yer ile bitişik olduğu manasına geliyor. Gök katmanlara ayrıldıktan sonra bile yer ile bitişikse, katmanlara ayrılmadan önce hayli hayli bitişiktir, tabi; önce duman halindeki göğü düzenleyip yediye ayırıp, yerle birleştirmiş ve sonradan ayırmış da olabilir ama bu önemsiz, önemli olan göğün yedi katken, yediye ayrılmışken yer ile bitişik durumda olması. Sonra Naziat Suresi’nin yukarıda verdiğim ayetleri devreye giriyor:
Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki Allah onu bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmıştır. Gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir. (27-30)  
Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş'a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.(Rad Suresi 2. ayet)   
İşte bu noktada Allah yer ile bitişik olan gökleri(çoğul) yerden yükseltiyor. Gerçi Naziat’ta Allah’ın göğe yükselttikten sonra şekil verdiği söyleniyor,eğer şekil vermekten kasıt göğü yediye ayırmaktan başka bir şey değilse bu bir çelişkidir,yok eğer başka bir şey ise çelişki olmaz.Zira tekrar tekrar söylediğim ve ayetlerle gösterdiğim gibi, gök yedi katmana yükseltildikten sonra değil,yer ile bitişikken ayrılıyor.Aynı zamanda Fussilet Suresi’nde önce yer sonra gök düzenleniyor,bunda ise önce gök sonra yer. Son olarak da Allah göğü tutmasa tekrar yere düşeceğini söyleyen ayeti de alalım buraya:
Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.(Hac Suresi 65)   
Şimdi de aşamaları maddeleyelim,aslında Kur’an gayet net bir şekilde her şeyi anlatmış:
• Tanrı duman halindeki göğü mavi göğe çevirip,yedi katmana ayırmak suretiyle göğü şekillendiriyor,fakat gök bu haliyle hâla yer ile bitişik durumda.  
• Son olarak da şekillendirdiği göğü yerden direksiz bir şekilde yükseltip yeryüzünün tavanı haline getiriyor. 
• Direksiz olan gök yere düşeceğinden Allah yere düşmesin diye tutuyor göğü.  
Göğün çoğul olarak kullanıldığının, yer ile çoğul –yedi katmana ayrılmış- haldeyken birleşik olduğunun ısrarla altını çizmemin nedenine gelince, dediğim gibi pek çok noktanın kilit noktası olmasındandır, mucizecilere çarpıtacak hiçbir nokta bırakmıyor.Örneğin mucizeciler diyor ki; –daha önce de belirttiğim gibi- bitişik olmaktan öte, ayete göre gökler ve yer iç içeydi,yapışık değillerdi.Ayrılmaları Big Bang’deki gibi olmuştur,bitişik olan iki cismi ayırmak suretiyle değil(örneğin masamın üzerindeki kitabı yukarı kaldırarak ikisini ayırıyorum). Fussilet Suresi’nin ayetleri de mucizecilerin bu iddiasını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde yerle bir ediyor,zira ayetlere göre gök ile birlikte yerin yani dünyanın var olduğu kesin bir şekilde ortadadır ve gök katmanlara ayrıldıktan,düzenlendikten sonra bile yer ile bitişik.

Yani bir iç içeliğin imkânı yok, ayetler ortada, mucizecilerin hoşuna gitmese de iddialarını dayandırdıkları ayet Big Bang ile uyuşmak bir yana, çok ciddi bir şekilde çelişiyor. Bu masalda başka bilimsel hatalar da var, yıldızlar –özellikle Güneş- dünyadan sonra mı oluştu? Ayet öyle diyor peki ya bilim?

Kur’an’a Göre Bütün Gökcisimleri Dünyadan Sonra Oluşmuş  

Çelişik olan bir durum da var olan,aklınıza gelen bütün gök cisimlerinin dünyadan sonra yaratılıyor olması. Güneş, Ay,Venüs, Jupiter… Kısacası dünyadan daha yaşlı,daha genç ne kadar gök cismi var ise Kur’an’a göre dünyadan sonra meydana geliyorlar,getiriliyorlar.

Fussilet Suresi’nin ayetlerini tekrar buraya alalım: 
De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir. (9-12)
Önce yer(dünya) yaratılıyor sonra gök ve göksel cisimler.Yukarıda da söylediğim gibi Dünya mevcut iken ,gök onunla bitişikken,gök katmanlara ayrılıyor,yükseltiliyor ve gök cisimleri yaratılıyor.Burada kurtarılamayacak,net bir çelişki var.Ayete göre gök duman halindeyken dünyadan başka hiçbir gök cismi yok,gök cisimleri gök katmanlara ayrıldıktan sonra yaratılıyor,yani bütün gök cisimleri dünyadan sonra yaratılıyor,ayetler şunlar:
Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, en yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir.  
En basitinden Güneş bile dünyadan çok daha eskidir.Bu da telafisi olmayan hatalardan, ayetlere göre güneş ve diğerleri,gök katmanlara ayrıldıktan sonra göğün birinci katında yaratılıyorlar fakat dünya gök katmanlara ayrılmadan önce(duman halindeyken) bile mevcut,hatta düzenlenmiş,son şekilleri verilmiş durumda.

 Peki, yer(dünya) ile gök(evren) şuan ki halleriyle ayrı mıdır? Ayetin ifade ettikleri doğru mudur? Biraz mantık yürüten herkes görecektir ki ayetteki ilgili kelimelere ne mana yüklenirse yüklensin, büyük bir bilimsel hata var ortada, bunu kapatmanın da imkânı yok.

Peki Gökler(Evren) ile Yer(Dünya) Ayrı mıdır? 

Kur’an gökler ile yerin ayrıldığını söylüyor, fakat gökler ile yer hiçbir dönemde ayrılmamışlardır, ayrı olmamışlardır, buna imkân yoktur. Bu noktada Turan Dursun’dan alıntılar yapacağım,Voltaire’nin Felsefe Sözlüğü’nden aktarıyor:
"Bir ipekböceği, kozasını kaplayan küçücük tüylere bakıp da 'gök' dese; atmosfere 'gök' adını veren bütün eskiler kadar iyi akıl yürütmüş olur..."  
"İnsanoğlu yanlış söz etmeye o kadar alışıktır ki, buharlarımıza, yeryüzünden Ay'a kadar olan boşluğa 'gök' adını veriyoruz. Güneş'in hareket etmediğini pekâlâ bildiğimiz halde, Güneş batıyor dediğimiz gibi, 'göğe çıkmak' da diyoruz. Ay'da yaşayanlar için de belki biz 'göğüz'...".  
...Eskiler acaba:''Gök'' deyince ne anlıyorlardı?Hiçbir şey.Her zaman ''yerle gök'' diyerek bağırıp duruyorlardı.Bununsa ''sonsuzlukta bir atom'' diye bağırmaktan farkı yoktu.Doğrusunu söylemek gerekirse ''gök'' diye bir şey yoktur.Yalnız boşlukta yuvarlanan bir sürü yuvarlaklar var.Bizimki de ötekiler gibi yuvarlanıp duruyor.
Eskiler göklere gitmeyi yükselmek sanıyorlardı.Ama bir yuvarlaktan öbürüne hiç yükselinir mi? Göksel yuvarlaklar, kimi zaman bizim ufkumuzun üstünde, kimi zaman altındadırlar. (...) Ama eskiler, pek o kadar ince eleyip sık dokumazlardı’’(6)  
Voltaire’nin de dediği gibi aslında gök diye bir şey yoktur,gezegenimiz diğer gezegenler gibi sonsuz evrende yuvarlanıp durur.Dolayısıyla göklerle yerin ayrı olduğu bir dönem hiç olmamıştır,olamaz da.Şuanda bile yer(dünya) göklerle(evren) çevrilidir,iç içedir,bitişiktir.Evreni uçsuz bucaksız bir okyanus olarak düşünelim,yer(dünya) o okyanusta yüzen denizaltılarından biridir.Bir denizin derinliklerindeki denizaltı ile deniz arasında nasıl ki hiçbir mesafe,ayrıklık yoksa,olamazsa,evrenle dünya arasında da en ufak bir mesafe yoktur,olamaz.

Dolayısıyla Kur’an’ın göklerle yeri ayrı düşünmesi başlı başına bilimsel bir hatadır.Göklerle yer bitişiktir dese çok daha doğru bir söz etmiş olurdu.Turan Dursun’un yine Voltaire’den aktardığı şu diyalog da çok ilginçtir:
"Konfüçyus'un çömezi Ku-Su'nun, Çin İmparatoru Gnen-Van'a bağlı Kral Lu'nun oğlu Prens Ku ile yaptığı konuşmalardan:  
"Ku: Kuzum, 'gökyüzü, yeryüzü, göğe yükselmek, göğe layık olmak' dendiği zaman ne anlatılmak istenir?  
Ku-Su: Kocaman bir saçma yumurtlanmış olur.Gök diye bir şey yoktur ki! Her gezegen yumurtanın kabuğu gibi, kendi atmosferiyle çevrilmiştir, uzayında, kendi güneşinin çevresinde döner. Her güneş,durmadan çevresinde gezen birçok gezegenlerin merkezidir. Ne yukarı,ne aşağı, ne çıkış, ne iniş vardır. Görüyorsunuz ki, Ay'da oturanlar da kalkıp: 'Dünyaya çıkılır, dünyaya layık olmaya "çalışılmalıdır gibi laşar etseydiler, şaşılası sözler söylemiş olurlardı..."  
'"Yerle göğü yaratan' dediğimiz zaman, sofuca saçmalamış oluyoruz.    
Çünkü 'gök' deyince, Tanrı'nın, içinde bir sürü güneşler yakıp bir sürü dünyaları döndürdüğü o uçsuz bucaksız uzayı anlıyorsak; 'yer ile gök' demek, 'dağlar ile bir kum tanesi' demekten daha gülünçtür.Küremiz,önünde kaybolduğumuz... evrenle karşılaştırılınca, bir kum tanesinden daha küçük kalır... " 
Ku: Demek oluyor ki, Fo'nun 'dördüncü kat gök'ten aramıza indiğini,beyaz bir Şl biçiminde göründüğünü söyleyenler, bizi bal gibi aldatmışlardır.  
Ku-Su: Bunlar, Buda rahiplerinin çoluk çocuğa, yaşlılara anlattıkları masallardır...(7)  
Bu diyalog M.Ö 417 yılına aittir.Ne kadar şaşırtıcı bilgiler içerdiğini görüyorsunuz.Evet “gök” diye bir şey yoktur,uçsuz bucaksız bir evren vardır biz de onun içinde dönüp duruyoruz.

Kısacası;evren dünyadan hiçbir zaman ayrı olmamıştır,olamaz.Kur’an’da göğün yerden ayrıldığının söylenmesi bilimsel olarak yanlıştır.Tüm bu yanlışlara rağmen bu tür ayetlerden “Big Bang” sonucunu çıkarmak gerçeklerin ırzına geçmekten öte bir şey değildir.

Mitolojide “Göklerle Yerin Ayrılması”  

Reddiyeme başlarken de söylediğim gibi bu yaratılış evresi(göklerle yerin ayrılması) pek çok toplumun inanışlarında yer almaktadır,Kur’an’a muhtemelen Tevrat’tan geçmiştir.Tevrat masalı şöyle anlatır:
Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı gök kubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı. Kubbeye "Gök" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu. Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu. Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.(Yaratılış 1:2-10)
Gördüğünüz gibi Tevrat’a göre de göklerle yer başlangıçta bitişikmiş,Tanrı tarafından ayrılmışlar.Anlaşılan düşüncelerine göre başlangıçta bütün yeryüzü sularla kaplıymış,Tanrı yer altından saydam bir kubbe yükseltmiş ve suların bir kısmını yukarıda toplamış.Kalan suyu da bir kenara toplayıp denizleri oluşturmuş,ortaya çıkan toprak ise yer(kara) olmuş.

Saydam bir kubbe düşünmüş olmalılar çünkü gök de denizler gibi mavidir,bu maviliğin nedeni,yer altından çıkarak suların bir kısmını üzerinde toplayan kubbe ile alakalı düşünülmüş olmalı.Tevrat anlatımından açıkça anlaşılıyor ki gökyüzü kubbenin arkasında kalan sulardan oluşuyor,bu kubbe saydam olduğu için de üzerinde toplanan deniz suyunun maviliği nedeniyle gökyüzü mavi gözüküyor. İşte! Göklerle yerin neden başlangıçta bitişikken sonradan ayrıldıkları düşünülmüş, bulduk!

Benim düşüncem bu yönde,Tevrat anlatımından bu açıkça anlaşılıyor yani o kubbe saydam düşünülmüş olmalı.Şimdi daha eski kaynaklara da bakalım,bu inancın kökeni Sümer’e kadar uzanmaktadır:
Sümer efsanesine göre evrende ilk olarak Tanrıça Nammu adında büyük uçsuz bucaksız bir su vardı.Tanrıça o sudan büyük bir dağ çıkarıyor.Oğlu Hava Tanrısı Enlil,onu ikiye ayırıyor.Üstü gök oluyor,Gök Tanrısı onu alıyor,yer olan altı da Yer Tanrıçası ile Hava Tanrısının oluyor.Bilgelik Tanrısı ile Hava Tanrısı yeri bitkiler,ağaçlar,sularla donatıyor.Hayvanlar yaratılıyor ve hepsini idare edecek Tanrılar meydana getiriliyor.(8)  
Bir de bunu Sümer şiirlerinde gösterelim:
Gök ve yer çift olarak yaratıldığı zaman,
Ana Tanrıça İnana onlara şekil verdiği zaman,
Yerler düzenlendiği, toprak yerleştiği zaman,
Gök ahenk içinde hareket ettiği zaman,
Nehirler ve kanallar düz bir çizgi gibi aktığı zaman,
Dicle ve Fırat nehirleri kıyılarını doldurduğu zaman,
Büyük Tanrılar “artık ne yapabiliriz” diye konuşuyorlar.(9) 

Başka bir şiir:
Gök yerden ayrıldıktan sonra
Yer gökten ayrıldıktan sonra
İnsanın adı konduktan sonra
An(gök tanrısı) göğü alıp götürdükten sonra…(10) 
Bir diğeri:
Bey,gerekli olanları meydana getirmek için,
Kararları değişmeyen bey,
Yerden “ülkenin tohumunu çıkaran Enlil”
Yerden göğü ayırmayı planladı,
Gökten yeri ayırmayı planladı.(11)  
Sadece Sümer’de değil Babil mitlerinde de göklerle yer ayrılmıştır,tek bir farkla;göklerle yer Tanrıça Tiamat’ın bedeninden yaratılır:
Babil Tanrıçası Tiamat ve kocası Apsu genç tanrıların yol açtığı kargaşaya artık dayanamaz ve onları yok etmeyi tasarlar.Ea’nın çatışma sırasında Apsu’yu öldürmesi üzerine,azman bir su yılanı olan Tiamat intikam güder.Onunla dövüşmek için seçilen Marduk kavgayı kazanır ve tanrıçanın bedenini ikiye ayırarak göğü ve yeri yaratır.(12)   
Mısır mitolojisinde de göklerle yer bitişikken ayrılmıştır:
Eski Mısır Mitolojisi’nde ilk tanrı Atum‘un oğlu Şu, Yer’le göğü birbirinden ayırandır. Şu‘nun (kendi kızkardeşinden yaptığı) çocukları olan Nut göğü, Geb de yeri temsil eder.(13)
Mitlere devam edelim,bu sefer Hint’ten:
Upanishad’lara ait başka bir sekizinci yüzyıl miti tanrıları pek çok açıdan olayın dışında tutmaktadır:  
“Bu dünya başlangıçta yalnızca hiçbir şey idi.O varoldu.O,gelişti.O bir yumurtaya dönüştü.Yılın belli bir döneminde yumurtladı.Birbirlerinden ayrıldı.İki yumurta kabuğunun birisi gümüş,birisi altın oldu.Gümüş olandan yeryüzü oluştu,altın olandan gökyüzü meydana geldi.”(14)  
Yine Hint kaynaklarından “göklerle yerin ayrılmasıyla ilgili başka bir mit: …
Brahman başlangıç sularını ve ona sonunda doğum verecek olan yumurtayı yaratmıştır. Brahman yumurtayı ikiye böler.Bunu yalnızca düşünceyi kullanarak yapar.Ve gökyüzünü ve yeryüzünü biçimlendirir.Onlar arasındaki bir bölgede başlıca yönleri ve okyanusları oluşturur…((15)   
Hint mitolojisinde bir de Babil’in yaratılış efsanesinin bir benzerine rastlanır:
Dev Puruşa’nın bin kolu ve bin başı vardır;vücuduyla bütün evreni kaplar.Tanrılar ayrı dünyaları yaratmak için onu kurban edip parçalar..Başı Brahman sınıfına,kolları hükümdarlara,uylukları üreticilere ve ayakları kölelere dönüşür.Beyninden ay ve gözünden güneş yaratılır;göbeği uzay ve başı gök haline gelir.Yerdeki ve gökteki tüm yaratıklar onun erimiş yağından oluşur.İndra ve Agni adlı tanrılar onun ağzından doğar. Tanrıların Puruşa’yı parçalamasıyla kozmosa düzen gelir ve böylece kurban geleneği başlar;bu düzeni korumak açısından kurban töreninin sürekli tekrarlanması gerekir.(16)   
Burada yine göklerle yerin başlangıçta bitişik iken ayrılması inancı var.
Yine yukarıya alıntıladığım “yumurta” mitini bir de başka bir kaynaktan alıntılayacağım: Veda mitolojisinde Hiranyagarbha terimi ezeli sulardan çıkan ve yer ile göğü ayırarak, tüm tanrıların ve kurban geleneğinin doğmasını sağlayan altın cenini(daha sonraki çevirilerde altın yumurta) ifade eder.Vedaları derleyen rişilere göre, altın yumurta tüm yaratılışın temelindeki yaratılmamış saf ve mutlak ilkedir.Bazen altın yumurta Prajapati,Brahma ve Vişvakarman gibi yaratıcı tanrılar, ayrıca Şiva’nın yaratılış dansına ilişkin sonraki efsanelerle özdeşleştirilir. (17) 
Şimdi de Çin’e uzanalım,onların inanışlarına göre de göklerle yer başlangıçta bitişikken sonradan ayrılır:
P’an ku yumurtadan çıktıktan sonra, gök(yin) ile yer(yang) arasında durarak ikisini birbirinden ayırır.Her gün hem gök hem de yer üç metre büyür.Ama P’an ku’nun büyüyüşü de sürer.Aradan 18 bin yıl geçince boyu 90 bin li’ye,yani 60 kilometreye kadar ulaşır.Öldüğünde son nefesi rüzgara ve bulutlara dönüşür.Sol gözünden güneş,sağ gözünden ise ay çıkar.Saç tellerinden yıldızlar oluşur.Gövdesi sonradan Çin’in kutsal dağları sayılan beş dağ biçimine bürünür.Kasları tarlalar haline gelirken,kanı nehirlere ve damarları yollara dönüşür.Teninden çiçekler ve ağaçlar yetişir;kemiklerinden ise yeşimler ve inciler oluşur.(18)  
Burada da yine Babil yaratılış efsanesinin bir benzerine rastlıyoruz.Yalnız P’an ku bir tanrı değil ilk insandır.Ama sonuç olarak bir bedenden evren oluşuyor.Mitolojilerden devam edelim,Azteklerde de yer ile gök kötü bir canavarın bedeni ikiye ayrılarak yaratılır:
Quetzalcoatl şimdiki dünyayı,yani beşinci güneşin dünyasını yaratmak için, rakibi olan tanrı Tezcatlipoca’yla birlikte su canavarı Tlaltecuhtli’yi kıskıvrak yakalayıp ikiye ayırır.Ölü bedenin yarısı yeryüzündeki karalara, diğer yarısı ise gökyüzüne dönüşür…(19)  
Son olarak da Okyanusya mitolojilerinden bir örnek vereceğim:
Yaratıcı tanrı Tangaroa deniz tanrısı ve balıkların,deniz canlılarının ve sürüngenlerin atası sayılırdı;dolayısıyla Okyanusya halkları yaşamın temelini onun attığına inanırdı.Her deniz yolculuğundan önce onu memnun etmeye özellikle önem verilirdi.İnanışa göre,gökyüzünün ve yeryüzünün doğuşu onun dünya yumurtasından çıkışının sonucudur.Bu yumurtayı kırmasından sonra, üst taraf gökyüzüne ve alt taraf yeryüzüne dönüşür….(20)  
Görüldüğü gibi kökeni Sümer olan “göklerle yerin birbirinden ayrılması” inancı çok yaygın bir inançtır.Kimi bir kara kütlesini ayırıp üstünü göğe,altını yere çeviriyor,kimi suları ayırıyor,kimi Tanrıların bedenini ayırıp aynını yapıyor,kimi de bir yumurtayı kırıp üst kabuğu göğe,alt kabuğu yere çeviriyor.Yani hepsinde yer ile gök birleşik iken bir şekilde ayrılıyor.

Sonuç:

• İddianın aksine ayetin Big Bang’le ilgisi olmadığı gibi ayrıca bilimle de çelişir,bilimsel olarak hatalıdır,dolayısıyla mucize olamaz, göklerle yerin ayrı olduğu hiçbir dönem olmamıştır.

• Kur’an’ın bütününe baktığımızda sadece bu ayet değil,evrenin yaratılışını anlatan diğer ayetler de bilimle çok ciddi çelişkiler içerisindedir,mucize olması bir tarafa,hatalıdır.

• İddia edildiği gibi ayet gerçekten Big Bang’le uyuşsaydı bile yaratılışta “göklerle yerin ayrılması” evresi –iddiacıların söylediklerinin aksine- Kur’an’dan çok daha eski kaynaklarda da geçtiği için bu, Kur’an’ın değil,daha eski kaynakların mucizesi olurdu.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

3Taberi,Camiül Atyan Fi Tefsiril Kur'an,Enbiya Suresi,30.ayetin tefsiri.
4Taberi,Camiül Atyan Fi Tefsiril Kur'an,Bakara Suresi,29.ayetin tefsiri.
5Erdoğan Aydın,İslamiyet Gerçeği,2. cilt,s.143.
6Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III,s.448.
7Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III,s.448- 449.
8Muazzez İlmiye Çığ,Kur’an,İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni,s.40.
9Muazzez İlmiye Çığ,Uygarlığın Kökeni Sumerliler-1,s.53.
10Muazzez İlmiye Çığ,Uygarlığın Kökeni Sumerliler-1,s.54.
11Muazzez İlmiye Çığ,Uygarlığın Kökeni Sumerliler-1,s.54.
12NTV Yayınları,Mitoloji,s.27.
13Mucize Yalanları Sitesi, “Göklerle Yer’in Birbirinden Ayrılması” başlıklı reddiye.
14Dick Teresi,Kayıp Keşifler,s.198.
15Dick Teresi, Kayıp Keşifler,s.199.
16NTV Yayınları,Mitoloji,s.288.
17NTV Yayınları,Mitoloji,s.289.
18NTV Yayınları,Mitoloji,s.331.
19NTV Yayınları,Mitoloji,s.391.
20NTV Yayınları, Mitoloji,s.457.