Rahman Suresi 19-20. Ayetler Kurtubi Tefsiri


Rahman 19-20

"O İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. Ama aralarında bir engel vardır. Biri diğerine karışmaz" buyruğundaki: " Salıverdi" ser­best bıraktı, saldı, öylece bıraktı, demektir. Meseia: Sultan insanlara ilişme-yip, onlan kendi hallerine bıraktığı takdirde; denilir.asıl anlamı itibariyle meraya salınan bir hayvanın serbestçe bırakıh-verilmesi, ihmal edilmesi, ilişilmemesi demektir. " Karıştırdı" anlamı­na geldiği de söylenir. el-Ahfeş dedi ki: Bir kesim: "İki denizi birbirine karıştırdı" derken kullanılan fiil şekli ile şekli aynıdır. Bu du­rumda (bu fiilin); ile aynı anlamdadır.

"İki deniz"i İbn Abbas, biri semanın denizi, diğeri yeryüzü denizi diye açıklamıştır. Mücahid ve Said b. Cübeyr de böyle demiştir. "Birbirine kavuş­mak üzere" her yıl birbirine kavuşmak üzere demektir. Bunların baş taraflarının birbirine kavuştuğu da söylenmiştir. el-Hasen ile Kata de; bunlar Fars ve Rum denizleridir demişlerdir. İbn Cüreyc de şöyle demiştir: Maksat tuz­lu deniz ile tatlı ırmaklardır. Doğu ile batıdaki denizlerin uç taraflarının bir­birlerine kavuşması olduğu da söylenmiştir. Bir diğer açıklamaya göre inci denizi ile mercan denizleridir.

"Ama aralarında bir engel vardır." Birinci görüşe göre, sema ile yer (de­nizleri) aracında engel vardır, demektir. Bu açıklamayı ed-Dahhâk yapmış­tır. İkinci görüşe göre ise, engel ikisi arasındaki kara parçasıdır ki, bu da Hicazdır. Bu açıklamayı da el-Hasen ve Katade yapmıştır. Diğer görüşlere gö­re ise -el-Furkan Sûresi'nde (25/53. âyetin tefsirinde) geçtiği üzere- aradaki engel ilâhî kudrettir.

Ebu Hureyre'den gelen haberde belirtildiğine göre Peygamber (sav) şöy­le buyurmuştur: "Yüce Allah batı tarafı ile konuşmuş ve şöyle buyurmuştur: Ben sende Beni teşbih edecek, Beni tekbir edecek. Bana tehlil getirecek, Be­nim şanımı yüceltecek kullarımı yaratacağım. Onlara karşı nasıl davranacaksın Batı tarafı: Onları suda boğarım Rabbim, dedi. Bu sefer yüce Allah: Ben onları elimin üzerinde taşırım. Senin onlara karşı olan gücünü de kıyılarına dağıtırım, diye buyurdu. Daha sonra doğu tarafı ile konuşarak şunları söy­ledi: Ben sende Beni teşbih edecek, Beni tekbir edecek, Bana tehlil getire­cek, şanımı yüceltecek kullarımı yaratacağım. Sen onlara karşı nasıl davra­nacaksın? Doğu tarafı: Onlar Seni tesbih edecek olurlarsa, onlarla birlikte ben de Seni tesbih ederim. Seni tekbir ederlerse, onlarla birlikte ben de Seni tek­bir ederim. Onlar Sana tehlil getirecek olurlarsa, onlarla beraber ben de sa­na tehiil getireceğim. Senin şanını yüceltecek olurlarsa, onlarla birlikte ben de şanını yücelteceğim, dedi. Yüce Allah onu hilye ile mükâfatlandırdı ve her ikisi arasına bir engel koydu. Bunların birisi acı ve tuzlu bir denize dönüş­tü, diğeri ise hali üzere tatlı kaldı." Bu haberi Tirmizî el-Hakîm Ebu Abdil-lah zikrederek şöyle demiştir: Bize Salih b. Muhammed anlattı, bi2e el-Ka-sım el-Umerî SehS'den, o babasından, o da Ebu Hureyre'den... diye anlattı.

"Biri diğerine karışmaz" buyruğu hakkında Katade dedi ki: Bunlar insan­lara karşı sınırlarını aşarak onları suda boğmazlar. Bu denizler ile insanlar ara­sında bir kuraklık bölge meydana getirdi. Yine Katade'den ve Mücahid'den rivayet edildiğine göre: Bu denizlerin biri diğeri aleyhine ileri giderek ona baskın gelmez, ondan üstün olmaz,

İbn Zeyd dedi ki; "Biri diğerine karışmaz" yani birbirlerine kavuşmaz­lar. İfadenin takdiri de şöyledir: O iki denizi birbirine kavuşmak üzere salı­verdi. Eğer aralarındaki engel bulunmasaydı bunların birbirlerine kavuşma­ları sözkonusu olurdu.

Bir diğer görüşe göre burada sözü edilen engel (berzah), dünya ile ahi-ret arasındaki engeldir. Yani her ikisi arasında Allah'ın takdir ettiği bir süre vardır ki, bu da dünyanın süresidir. O bakımdan bu iki deniz birbirine karışmaz. Yüce Allah dünyanın sona ermesini hükmedeceğinde arlık bu iki de­niz tek bir şey olacak. Bu da yüce Allah'ın: "Denizler (birbirlerine) akıtıldı­ğı zaman" (el-İnfitâr, 82/3) buyruğunu andırmaktadır. Sehl b. Abdullah de­di ki: İki deniz hayır ve şer yollandır. Aralarındaki engel (berzah) ise ilâhî tevfik ve O'nun korumasıdır.

"O iki denizden inci ve mercan çıkar." Yani topraktan tane, saman ve hoş kokulu bitkiler çıktığı gibi, sudan da inci ve mercan çıkar.

Nâfî ve Ebû Amr "çıkar" anlamındaki fiili "ye" harfini ötreli, "re" harfini üstün, meçhul bir fiil olarak: " Çıkarılır" diye okumuşlardır. Diğerle­ri ise "ye" harfini üstün, "re" harfini ötreli olarak: "Çıkar" diye ve öz­nesi "inci..." olmak üzere okumuşlardır.

Yüce Allah "o iki denizden" diye buyurmaktadır. Halbuki bunlar (inci ve mercan) tatlı sudan değil, tuzlu sudan çıkarlar. Çünkü Araplar (konuşmala­rında) iki ayrı cinsi bir arada sözkonusu etmekle birlikte, daha sonra onlar­dan birisi hakkında haber vermektedirler. Yüce Allah'ın şu buyruğu da (bu yönüyle) böyledir: "Ey cin ve insanlar topluluğu içinizden size... peygam­berler gelmedi mi?" (el-En'am, 6/130) Halbuki gelen peygamberler sadece insanlardandır, cinlerden gelmemiştir. Bu açıklamayı el-Kelbî ve başkaları yap­mıştır.

ez-Zeccâc şöyle demiştir: Yüce Allah her iki denizi sözkonusu etmekle bir­likte, onlardan herhangi birisinden bir şey çıkıyor ise, bu ikisinden çıkıyor, demektir. Bu yönüyle yüce Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir: "Gormez-misiniz ki Allah yedi göğü nasıl tabaka tabaka yaratmış, onlar arasında ayı bir nur kılmış..." (Nuh, 71/15-16) Halbuki ay, dünya semasındadır. Bunun­la birlikte yedi semayı da birlikte sözkonusu etmiştir. Adeta o semalardan bi­risinde bulunan hepsinde bulunmuş gibidir.

Ebû Ali el-Fârisî de şöyle demiştir: Bu, muzafın hazfedilmesi kabilinden-dir. "O ikisinden birisinden" takdirindedir. Yüce Allah'ın: "Bu Kur'ân iki ka­sabadan büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf, 43/31) buyru­ğuna benzemektedir ki, iki kasabadan birisinden bir adama... demektir.

el-Ahfeş Saîd de şöyle demiştir: Bazıları incinin tatlı sudan çıktığını iddia etmişlerdir. Bir diğer görüşe göre kasıt, her iki denizdir. Bunlardan birisin­den inci, diğerinden mercan çıkar.

İbn Abbas; Bunlar göğün ve yerin denizleridir. Göğün suyu denİ2in se­define düşecek olursa, o inci olarak meydana gelir ve böylece her ikisinden çıkmış gibi olur, demiştir.

et-Taberî*de böyle demiştir.

es-Sa'lebî ise şöyle demektedir: Bana naklolunduğuna göre bir çekirdek, bir sedefin içinde bulunuyor idi. Yağmur bu çekirdeğin bir bölümüne isabet ederken, bir bölümüne isabet etmedi. Yağmurun isabet ettiği yer inci oldu, diğer bölümü ise çekirdek olarak kaldı.

Bir diğer açıklamaya göre tuzlu ve tatlı su birbiriyle kavuşabilir. O durum­da tatlı su, tuzlu suya bir çeşit aşı gibi olur, İşte çocuğun anne tarafından do-ğurulmuş olmakla birlikte hem erkeğe, hem de dişiye nisbet edilmesi gibi bu­rada da her ikisine nisbet edilmiştir. Bu bakımdan şöyle denilmiştir: İnci an­cak bir yerden, tatlı ve tuzlu suyun kavuştuğu yerden çıkar.

Denildiğine göre mercan" büyük incilerdir. Bu açıklamayı Ali ve İbn Ab­bas -Allah ikisinden de razı olsun- yapmıştır. İnci bunların küçükleridir. Yi­ne her ikisinden bunun aksi bir rivayet te gelmiştir. Buna göre inci büyük olanlarına, mercan da küçük olanlarına denilir. ed-Dahhâk ve Katade de böy­le demişlerdir.

İbn Mesud ve Ebû Mâlik de mercan kırmızı boncuktur demişlerdir.

El Camiul Ahkamul Kur'an