Kandaki Oksitlenme

Mucize İddiası: 
Asla, hayır; onların kazandıkları, kalpleri üzerinde pas tutmuştur. (Mutaffifin Suresi, 14)  
Mutaffifin Suresi'nin 14. ayetinde kalpler için kullanılan "pas tutma" ifadesi, kalpte gerçekleşen biokimyasal bir reaksiyona işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Pas bilindiği gibi, demirin oksijenle reaksiyona girmesi -okside olması- sonucu oluşur. Havadan aldığımız oksijen de, kandaki hemoglobinde bulunan demir sayesinde vücutta taşınır. Bu esnada oksijen, kandaki demir ile reaksiyona girer. Böylece insan vücudundaki kanda -dolayısıyla dolaşım sisteminin merkezi olan kalpte- sürekli olarak paslanmaya benzer bir reaksiyon oluşur.  
Hatta vücuttaki demir fazlalığı, aynen paslanma benzeri oksitlenme yaparak, tüm vücut hücrelerinin erken yaşlanmasına neden olur. Vücutta aşırı demir birikmesi sonucu oluşan "hemokromatoz" hastalığında da, demir zehirli bir etki meydana getirerek, kalp, karaciğer gibi organların iflasına sebep olur. Bu olay, demirin oksitlenmesi sonucu oluştuğu için, organlarda "pas birikmesi" ya da organların "paslanması" olarak tarif edilir. Science News dergisinde Dr. Sharon McDonnell, demirin organları oluşturan hücreleri okside etmesini "Bu paslanmadır." ifadesiyle tanımlamaktadır…
Reddiyem: 

Mucizecilerin “mecaz” kavramından habersiz olduklarını bir kez daha görüyoruz burada. Ayeti bir önceki ayet ile birlikte buraya tekrar alalım ve bir analiz yapalım öncelikle:
Ona âyetlerimiz okununca, "eskilerin masalları" der. Asla, hayır; onların kazandıkları, kalpleri üzerinde pas tutmuştur. (Mutaffifin:14,15) 
Görüldüğü üzere ayet “inkar edenler”den bahsediyor, inkar edenlerin kalpleri pas tutmuştur diyor. Mucizecilerin iddiaları bazında gidersek, ayette bilimsel bir yanlışlıkla karşılaşırız, çünkü ayete göre yalnızca inkar edenlerin kanları oksitlenmektedir. Oysa biz biliyoruz ki oksitlenmenin inançlar ile hiçbir ilgisi yoktur, bir putperestin kanı da oksitlenir, Hristiyanın kanı da oksitlenir, ateistin kanı da oksitlenir ve bir Müslümanın kanı da oksitlenir. Yani bu iddia en başta mantıksal olarak geçersizdir.

Ayet açıkça ''inkar edenlerin işledikleri günahlar ve inkar etmeleri nedeniyle kalplerinin örtüldüğünden ve bu nedenle gerçekleri göremediklerinden'' bahsetmektedir. Zaten ayette pas kelimesi geçmez bile;  
1.kellâ           : hayır
2.bel              : aksine, bilâkis
3.râne            : kapladı, örttü.
4.alâ              : üzerini
5.kulûbi-him : onların kalpleri
6.mâ              : şey
7.kânû           : oldular
8.yeksibûne  : kazanıyorlar  
İlgili kelime “râne” kaplamak, örtmek anlamındadır. Pas da demiri kaplayıp örttüğü için meallerde pasa benzetilmiştir. Nitekim ayeti şöyle çevirenler de var:
Hayır, (onların zannetikleri gibi değil). Doğrusu onların kazandıkları günahlar, kalblerini kaplamıştır. 
Yani kalbi kaplayan şey –ayetin de açıkça belirttiği gibi- kazanılan şeyler yani günahlardır. Buna “pas” demek de, “kara leke” demek de tamamen mealcilerin, tefsircilerin benzetmesidir. Esas anlatılmak istenen şey kabin günahlarla kaplanması, bu nedenle gerçeklerin görülememesi durumudur.

Ayrıca kalpleri kaplayan şeye dair İslam'da sahih kaynaklarda görülen şöyle ünlü bir masal da vardır, şakku's sadr:
Muslim’deki (Haddesenâ) Şeybân b. Ferrûh (haddesenâ) Hammad b. Seleme (haddesenâ) Sâbit el-Bünânî (an) Enes b. Mâlik kanalıyla gelen rivâyete göre:

Rasûlullah (s.a.s.) çocuklarla beraber oynarken Cebrail(a.s.) gelip onu yakalayıp yere yatırdıktan sonra kalbini yarmıştır. Sonra kalbini çıkarıp ondan bir kan pıhtısı almış “Bu şeytanın sendeki payı / nasibidir” diyerek kalbini zemzemle altın bir tas içinde yıkadıktan sonra onu yerine koyup yarayı iyileştirmiştir. (Bunun üzerine) çocuklar sütannesine gelip “Muhammed öldürüldü.” dediler. (Sütannesi ve babası) onu benzi solmuş bir vaziyette buldular. Enes bu rivâyetin sonunda “göğsündeki yara izini ben görüyordum” demektedir. (Muslim, İman, 261) 
Bu siyah bir kan pıhtısıdır ve günahları temsil eder, günah işledikçe büyür. Muhammed'in kalbi çıkarılıp temizlenerek günahlarından arındırılmış ve kalp yerine geri takılmıştır. Tabi buradaki kalp nakli mucizesini(!) es geçiyorum. Yani Kur'an ayetlerinden de anlaşılacağı gibi bu "aleka" günahsızlarda görünmez, günah işleyince kalpte belirir ve günah işledikçe de kalpde büyümeye devam eder ve ayette de belirtildiği gibi "inkar" noktasında da kalbi tamamen kaplar ve o kişi artık ıslah olmaz. Tabi bu masallar da İslam'dan önceki masallardan alınıp İslam'a geçirilmiştir, Kur'an'ın bütününde de olduğu gibi. Bu konudaki detaylı bilgilere şu linkten ulaşınız:


Yani oksitlenme filan hikaye, diğerleri gibi. Tefsirlerde de bunu açıkça görüyoruz:
Dilcilere gelince, meselâ Ebû Ubeyde şöyle demektedir: "Bir şey, bir kimsenin kalbine galebe çaldığında "Onların kalblerini istila etti"; içki, sarhoşun aklını bürüdüğünde, ye ölüm, ölen kimseye galip gelip de onu alıp götürdüğünde, denilir." Leys de şöyle demektedir: "Uyku ve içki, başta kökleştiğinde, denilir. Hz. Ömer'in, Cüheyneli Useyfî hakkında, borcu ona baskın çıktığı zaman söylemiş olduğu "Borcu onu istila eder oldu" sözü de bu anlamdadır.  
Ebû Zeyd ise şöyle demektedir: "Bir kimse, içinden çıkamayacağı bir duruma düştüğünde, denilir.." Ebû Muaz en-Nahvî de şöyle demektedir: "Reyn" kalbin günahlardan dolayı kararması; "tab", kalbin mühürlenmesi olup, bu, "reyn"den, "akfâl" da, "tab' "dan daha ileri olup, bu da, kalbin kilitlenmesi, kılıflar içine gömülmesi demektir."  
Zeccâc ise, şöyle der: "Arapça'da, "Kalblerini bürüdü, sardı, istila etti" anlamında, denilir. Nitekim "Günah kalbi bürüdü..." anlamında denilir. "Reyd" de, tıpkı pas gibi, kalbi bürüyen şeydir. Ki, bunun bir benzeri de, ğayn (dumanlanmak) kelimesidir.  
Tefsircilere gelince, bunlar da bu konuda şu izahları yapmışlardır: Hasan el-Baarî ve Mücâhid, "Reyn, günah üstüne günah işlemek, böylece de günahların kalbi kuşatarak onu bürüyüp, neticede de kalbin manen ölmesi demektir" demişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in, şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Küçük ve önemsiz addedilen günahlardan sakının. Çünkü, günah üstüne günah işlemek onları işleyenin üzerinde kocaman bir ateş tutuşturur" (kişinin cehenneme girmesine sebep olur).  
Mücâhidin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kişinin kalbi, avucunun içi gibidir. Binâenaleyh kişi, bir günah işlediğinde, o orada kalır. Bir başka günah işleyince, bu da orada kalır. Derken, kalb bu karaktere bürünür. Ki, işte "reyn" budur. Diğer bazı zevat da şöyle demektedir: İnsan her ne zaman günah işlerse, o kimsenin kalbinde siyah lekeler meydana gelir. Derken, bir gün kalbin tamamı siyahlaşır. Bu, Ebû Hureyre'nin hadisi olarak, merfu biçimde rivayet edilen hadistir.(143)
Örneğin Türkçe’de iyi insanlar için kullanılan “altın kalpli”, merhametsiz insanlar için kullanılan “taş kalpli” ifadeleri vardır. Nasıl ki bunlar kalbin “maddi” durumlarını değil, “manevi” durumlarını tanımlıyorsa, ayetteki kelime de bu türdendir. 

Tabi bu iddia bilimsel olarak da yanlıştır, kalpte oksitlenme filan gerçekleşmez. Mucizecilerin iddiasını doğru kabul edersek eğer, Kur'an'a bilimsel bir çelişki daha yüklemiş oluruz. Acaba iddia sahipleri gizli İslam düşmanları mıdır? Zira bunu neredeyse her iddia da yapıyorlar? 

Konunun bilimsel boyutunu da şu linkten okuyunuz:


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

143Fahrûddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Mutaffifin Suresi, 14.Ayetin Tefsiri.