İnsanlardaki Organların Gelişim Sırası

Mucize İddiası: 
O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Mü'minun Suresi, 78)  
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)  
De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan başka getirebilecek ilah kimdir?"... (En'am Suresi, 46)  
Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)  
Yukarıdaki ayetlerde Allah'ın insana bahşettiği birtakım duyulardan bahsedilmektedir. Dikkat edilirse, Kuran'da bu duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama.  
Embriyolog Dr. Keith Moore, Journal of Islamic Medical Association'da yayınlanan bir makalesinde, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir. Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir.  
Anne karnındaki çocuk fetus halindeyken, hamileliğin yirmi ikinci günü gibi erken bir dönemde kulaklar gelişir ve hamileliğin dördüncü ayında kulak tam olarak fonksiyonel hale gelir. Fetus bundan sonra annenin karnındaki sesleri duyabilir. Dolayısıyla yeni doğan bir bebek için işitme duyusu, diğer yaşamsal fonksiyonlardan önce oluşur. Kuran ayetlerindeki öncelik sırası bu bakımdan dikkat çekicidir.  
Reddiyem:

Görüyorsunuz değil mi? Kur’an’ı iyice “şifre” kitabına çevirdiler! Allah(!) sonlarını hayır etsin! Bunları Allah’a havale ettikten sonra, öncelikle şu soruyu soralım; ayetlerdeki gönülden kasıt nedir? Beyin mi kalp mi?

Belki şaşıracaksınız ama Kur’an’da “beyin” diye bir kelime yoktur! Kur’an düşünce merkezini kalp sanar, yani kan pompalamaktan başka bir işlevi olmayan kalp ile düşündüğümüzü söyler! Bunun için şu ayetlere bakabiliriz:
Araf:179= Andolsun ki biz, cinlerin ve insanların çoğunu cehennem için yarattık; onların kalpleri vardır; düşünmezler onunla; gözleri vardır, görmezler o gözlerle; kulakları vardır, duymazlar o kulaklarla. Onlar dört ayaklı hayvanlara benzerler, hattâ daha da sapıktır onlar. Onlardır gaflette kalanların ta kendileri.  
Hac:46= Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur. 
Bu ayetlere göre insanlar kalpleriyle düşünüyorlar! Hatta Kur’an bile kalbe iniyor:
Bakara:97= De ki: "Her kim Cebrail'e düşman ise, bilsin ki o, Allah'ın izni ile Kur'an'ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü'minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir."  
Daha bunlar gibi birçok ayet bulabilirsiniz Kur’an’da. Kur’an’ın hiçbir ayetinde “beyin” kelimesi geçmez. Dolayısıyla bu iddia baştan çürük. Kur’an yazarlarının kalbi düşünce merkezi sandıkları açık, beynin neye yaradığı hususunda hiçbir fikirleri yok. Bu ise –doğal olarak- beyin fonksiyonlarından habersiz insanların; mutlu olduklarında, korktuklarında, üzüldüklerinde, heyecanlandıklarında vb. salgılanan hormonlar, kimyasal maddeler dolayısıyla kalp atışlarının hızlanması, kalbin sıkışır gibi olması vb. gibi durumlardan dolayı oluşmuş bir sanıdır. Antik dönemde insanların neredeyse tamamı böyle olduğunu sanıyordu. Örneğin Mısır’dan bir örnek verelim:
Mısırlılara göre, bir kişi birkaç ayrı unsurdan oluşurdu. Yürek(ib) düşüncenin merkeziydi. Şut gölgeydi. Ruhun yaşaması için kişinin adının(ren) korunması gerekirdi. Tanrıların gerçek adları, taşıdıkları büyük güçten dolayı, gizli tutulurdu. Ba bugünkü ruh anlayışına sıkı sıkıya denk düşer. Çoğu kez “benzer” olarak çevrilen ka karmaşık bir kavramdı. Kişinin karakteri ve yaşam gücü demekti; öbür dünyada sunular alacağına inanılırdı.(150) 
Mısırlılar bir de “adalet” terazisine inanırlardı. Öldüklerinde; bu terazinin bir kefesine düşünce merkezi olan kalbin, diğer kefesine adalet ve doğruluk tanrıçası olan Maat’ın simgesi olan tüyün konulduğuna inanılırdı. Eğer terazi dengede durursa, ölünün doğru sözlü olduğuna karar verilir ve ölüler diyarına giriş hakkı kazanırdı.(151) İslam inancına ne kadar çok benziyor değil mi? Kalbin düşünce merkezi sanılması olsun, adalet terazisi olsun. Kur’an buralardan besleniyor işte.

Yani mucizecilerin verdikleri meallerdeki “gönül” diye çevrilen kelime, beyni değil kalbi niteliyor. Zaten verdikleri üçüncü mealde de(Enam Suresi 46) kalbi niteleyen “gönül” kelimesi değil, direk olarak “kalp” kelimesi geçiyor, yani sıralama yine “kulak-göz-kalp”. Kendi verdikleri bu açık ayete ve “kulak-göz-kalp” üçlüsünü bilmelerine rağmen nasıl oluyor da bu iddiayı savunabiliyorlar? Bunun yorumunu okuyucuya bırakıyorum. Durum böyle olduğu halde, eğer mucizecilerin saçmalıklarına göre gidersek, Kur’an’da bilimsel mucize değil, bilimsel çelişkiler ortaya çıkıyor. Zira bilim üçüncü sırada beynin olduğunu söylerken, Kur’an kalbin olduğunu söyleyerek, büyük bir hataya düşmüş olur.

Üstelik Kur’an’da mucizecilerin verdikleri ayetlerdeki sıralamalar dışında farklı sıralamalar da var; “kalp-kulak-göz”, “göz-kulak” gibi. Örnek birkaç ayete bakalım, en başta; yukarıda verdiğim ilk iki ayet var:  
Araf:179= Andolsun ki biz, cinlerin ve insanların çoğunu cehennem için yarattık; onların kalpleri vardır; düşünmezler onunla; gözleri vardır, görmezler o gözlerle; kulakları vardır, duymazlar o kulaklarla. Onlar dört ayaklı hayvanlara benzerler, hattâ daha da sapıktır onlar. Onlardır gaflette kalanların ta kendileri.  
Hac:46= Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.  
Bakara:7= Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.  
Nahl:108= İşte onlar, Allah'ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.   
Kaf:38= Hiç şüphesiz, bunda, kalbi olan ya da bir şahid olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt (zikir) vardır.
Görüldüğü gibi ayetlerde sıralamalar şöyle; “kalp-göz-kulak”, “kalp-kulak”, “kalp-kulak-göz”, “kalp-göz”, “göz-kulak”. Mucizecilerin verdikleri ayetlerde ise şöyleydi sıralama; “kulak-göz-kalp”. Yani Kur’an’da beyin diye bir kelime olmamasından dolayı baştan çürük olan bu iddia, mucizecilerin mantığıyla gittiğimizde de çürük çıkıyor. Mucizecilerin verdikleri ayetlerdeki sıralamaya uymayan onlarca ayet var.

Üstelik yine mucizecilerin mantığıyla gidersek şu ayete göre sıralama, "ayak-el-göz-kulak" şeklinde:
Araf:195= Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahut tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var, ya da işitecek kulakları mı var? De ki: "Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!"
Acaba bu da mı mucize? Ya da şöyle soralım, bu sıralamalardan hangisi mucize? Mucize üstüne mucize var, maaşallah!

Bitmedi! Bu iddia bir yoldan daha çürütülebiliyor, zira İncil’de de mucizecilerin verdikleri sıralamaya uyan bir sıralama var:
Matta 13: 13= Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, 'Gördükleri halde görmezler, duydukları halde duymaz ve anlamazlar.'  
Matta 13: 14= "Böylece Yeşaya'nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: 'Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz!  
Matta 13: 15= Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.  
Matta 13: 16= "Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! 
14. ayetteki sıralama şöyle; “kulak-göz”. Mucizecilerin verdikleri İnsan Suresi 2. ayetteki sıralamanın aynısı, sadece “gönül” yok ikisinde de. Sonuçta ikisi de iki organın sıralamasını “doğru” vermişler, mucizecilerin mantığıyla gidersek. Diğer verdiğim ayetlerdeki sıralamalar ise, Kur’an’dan verdiğim ayetlerdeki sıralamalar gibi; “göz-kulak”, “kalp-kulak-göz”, “göz-kulak-kalp”. Bu durumda mucizeyi de Kur’an’dan daha eski olan İncil alıyor… Mucize üç yoldan çürütülmüştür, iddia sahiplerine ortaya daha akıllıca iddialar atmalarını öneriyorum.

İddianın boyutu için aşağıdaki linke gitmenizi öneririm:



Böylelikle Kur'an gibi bilimin de nasıl çarpıtıldığına, bilimin ırzına geçildiğine bir kez daha şahit olacaksınız! Linkin özeti şudur:
  • Önce kulak veya göz oluşmuyor, bunlar aynı zamanda oluşmaya başlıyor.
  • Beyin; kulak ve gözden sonra oluşmaz aksine onlardan önce oluşmaya başlar.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

150NTV Yayınları, Mitoloji, s.101. 
151NTV Yayınları, Mitoloji, s.103.