Denizlerin Birbirine Karışmaması
DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMALARI
Yazı biraz uzun fakat okumanızı tavsiye ederim,böylece berzaha ne gibi anlamlar yüklendiğini görebilirsiniz.
Yahya'nın Sitesinden:
Furkan=53:İki denizi salıveren O'dur. Bu tatlı mı tatlı, bu ise tuzlu ve acıdır. Bu İkisi arasında da bir perde ve belirli bir sınır kıldık.
Müslümanlar tarafından Furkan 53.ayette Cebeli Tarık boğazından bahsedildiği söyleniyor,fakat ayette ayrıca bu iki denizin tatlı ve tuzlu özelliklerde oldukları da söyleniyor.Peki Cebeli Tarık Boğazı'nda tatlı deniz var mıdır?Eğer var derlerse ve samimiyseler diyenlerin susadıkça boğazdaki tatlı sudan içmelerini istiyorum!!! Böylece inanabilirim:) Ayrıca dünyada tatlı deniz var mıdır?Müslümanlar beni aydınlatırlarsa çok sevineceğim.
Ve son olarak aşağıdaki linklerden denizlerin karışmaması meselesinin kökenini görebilirsiniz:
http://dinsizdeist.blogspot.com/2011/02/denizlerin-karsmamas.html
http://dinsizdeist.blogspot.com/2011/01/yaptgm-arastrmalar-sonucu-islamclarn.html
Örneğin başka bir ayette berzah şöyle geçmektedir:
Tıpkı ''Devil May Cry'' adlı oyunundaki,Şeytan Dünyası ile İnsan Dünyası'nı ayıran kapı gibi.Kısacası engel olan herşeye denilebilir.
Furkan 53. Ayet,Kurtubi Tefsiri:
"Bu tatlı mı tatlı" son derece tatlı; "bu ise tuzlu ve acıdır." Hem tuzluluğu, hem de acılığı vardır. Talha'dan onun;" Tuzlu" lafzının "mim" harfini üstün, lam harfini de esreli okuduğu rivayet edilmiştir.
Onlardan biri diğerinin aleyhine baskın gelmez. Nitekim er-Rahman Sûre-si'nde: "O iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi, ama aralarında bir engel vardır. Biri diğerine karışmaz." (er-Rahman, 55/19-20) diye buyurmaktadır.
"İki deniz"i İbn Abbas, biri semanın denizi, diğeri yeryüzü denizi diye açıklamıştır. Mücahid ve Said b. Cübeyr de böyle demiştir. "Birbirine kavuşmak üzere" her yıl birbirine kavuşmak üzere demektir. Bunların baş taraflarının birbirine kavuştuğu da söylenmiştir. el-Hasen ile Kata de; bunlar Fars ve Rum denizleridir demişlerdir. İbn Cüreyc de şöyle demiştir: Maksat tuzlu deniz ile tatlı ırmaklardır. Doğu ile batıdaki denizlerin uç taraflarının birbirlerine kavuşması olduğu da söylenmiştir. Bir diğer açıklamaya göre inci denizi ile mercan denizleridir.
"Ama aralarında bir engel vardır." Birinci görüşe göre, sema ile yer (denizleri) aracında engel vardır, demektir. Bu açıklamayı ed-Dahhâk yapmıştır. İkinci görüşe göre ise, engel ikisi arasındaki kara parçasıdır ki, bu da Hicazdır. Bu açıklamayı da el-Hasen ve Katade yapmıştır. Diğer görüşlere göre ise -el-Furkan Sûresi'nde (25/53. âyetin tefsirinde) geçtiği üzere- aradaki engel ilâhî kudrettir.
Ebu Hureyre'den gelen haberde belirtildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah batı tarafı ile konuşmuş ve şöyle buyurmuştur: Ben sende Beni teşbih edecek, Beni tekbir edecek. Bana tehlil getirecek, Benim şanımı yüceltecek kullarımı yaratacağım. Onlara karşı nasıl davranacaksın Batı tarafı: Onları suda boğarım Rabbim, dedi. Bu sefer yüce Allah: Ben onları elimin üzerinde taşırım. Senin onlara karşı olan gücünü de kıyılarına dağıtırım, diye buyurdu. Daha sonra doğu tarafı ile konuşarak şunları söyledi: Ben sende Beni teşbih edecek, Beni tekbir edecek, Bana tehlil getirecek, şanımı yüceltecek kullarımı yaratacağım. Sen onlara karşı nasıl davranacaksın? Doğu tarafı: Onlar Seni tesbih edecek olurlarsa, onlarla birlikte ben de Seni tesbih ederim. Seni tekbir ederlerse, onlarla birlikte ben de Seni tekbir ederim. Onlar Sana tehlil getirecek olurlarsa, onlarla beraber ben de sana tehiil getireceğim. Senin şanını yüceltecek olurlarsa, onlarla birlikte ben de şanını yücelteceğim, dedi. Yüce Allah onu hilye ile mükâfatlandırdı ve her ikisi arasına bir engel koydu. Bunların birisi acı ve tuzlu bir denize dönüştü, diğeri ise hali üzere tatlı kaldı." Bu haberi Tirmizî el-Hakîm Ebu Abdil-lah zikrederek şöyle demiştir: Bize Salih b. Muhammed anlattı, bi2e el-Ka-sım el-Umerî SehS'den, o babasından, o da Ebu Hureyre'den... diye anlattı.
"Biri diğerine karışmaz" buyruğu hakkında Katade dedi ki: Bunlar insanlara karşı sınırlarını aşarak onları suda boğmazlar. Bu denizler ile insanlar arasında bir kuraklık bölge meydana getirdi. Yine Katade'den ve Mücahid'den rivayet edildiğine göre: Bu denizlerin biri diğeri aleyhine ileri giderek ona baskın gelmez, ondan üstün olmaz,
Bir diğer görüşe göre burada sözü edilen engel (berzah), dünya ile ahi-ret arasındaki engeldir. Yani her ikisi arasında Allah'ın takdir ettiği bir süre vardır ki, bu da dünyanın süresidir. O bakımdan bu iki deniz birbirine karışmaz. Yüce Allah dünyanın sona ermesini hükmedeceğinde arlık bu iki deniz tek bir şey olacak. Bu da yüce Allah'ın: "Denizler (birbirlerine) akıtıldığı zaman" (el-İnfitâr, 82/3) buyruğunu andırmaktadır. Sehl b. Abdullah dedi ki: İki deniz hayır ve şer yollandır. Aralarındaki engel (berzah) ise ilâhî tevfik ve O'nun korumasıdır.
"O iki denizden inci ve mercan çıkar." Yani topraktan tane, saman ve hoş kokulu bitkiler çıktığı gibi, sudan da inci ve mercan çıkar.
Nâfî ve Ebû Amr "çıkar" anlamındaki fiili "ye" harfini ötreli, "re" harfini üstün, meçhul bir fiil olarak: " Çıkarılır" diye okumuşlardır. Diğerleri ise "ye" harfini üstün, "re" harfini ötreli olarak: "Çıkar" diye ve öznesi "inci..." olmak üzere okumuşlardır.
Yüce Allah "o iki denizden" diye buyurmaktadır. Halbuki bunlar (inci ve mercan) tatlı sudan değil, tuzlu sudan çıkarlar. Çünkü Araplar (konuşmalarında) iki ayrı cinsi bir arada sözkonusu etmekle birlikte, daha sonra onlardan birisi hakkında haber vermektedirler. Yüce Allah'ın şu buyruğu da (bu yönüyle) böyledir: "Ey cin ve insanlar topluluğu içinizden size... peygamberler gelmedi mi?" (el-En'am, 6/130) Halbuki gelen peygamberler sadece insanlardandır, cinlerden gelmemiştir. Bu açıklamayı el-Kelbî ve başkaları yapmıştır.
ez-Zeccâc şöyle demiştir: Yüce Allah her iki denizi sözkonusu etmekle birlikte, onlardan herhangi birisinden bir şey çıkıyor ise, bu ikisinden çıkıyor, demektir. Bu yönüyle yüce Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir: "Gormez-misiniz ki Allah yedi göğü nasıl tabaka tabaka yaratmış, onlar arasında ayı bir nur kılmış..." (Nuh, 71/15-16) Halbuki ay, dünya semasındadır. Bununla birlikte yedi semayı da birlikte sözkonusu etmiştir. Adeta o semalardan birisinde bulunan hepsinde bulunmuş gibidir.
Ebû Ali el-Fârisî de şöyle demiştir: Bu, muzafın hazfedilmesi kabilinden-dir. "O ikisinden birisinden" takdirindedir. Yüce Allah'ın: "Bu Kur'ân iki kasabadan büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf, 43/31) buyruğuna benzemektedir ki, iki kasabadan birisinden bir adama... demektir.
el-Ahfeş Saîd de şöyle demiştir: Bazıları incinin tatlı sudan çıktığını iddia etmişlerdir. Bir diğer görüşe göre kasıt, her iki denizdir. Bunlardan birisinden inci, diğerinden mercan çıkar.
İbn Abbas; Bunlar göğün ve yerin denizleridir. Göğün suyu denİ2in sedefine düşecek olursa, o inci olarak meydana gelir ve böylece her ikisinden çıkmış gibi olur, demiştir.
es-Sa'lebî ise şöyle demektedir: Bana naklolunduğuna göre bir çekirdek, bir sedefin içinde bulunuyor idi. Yağmur bu çekirdeğin bir bölümüne isabet ederken, bir bölümüne isabet etmedi. Yağmurun isabet ettiği yer inci oldu, diğer bölümü ise çekirdek olarak kaldı.
Bir diğer açıklamaya göre tuzlu ve tatlı su birbiriyle kavuşabilir. O durumda tatlı su, tuzlu suya bir çeşit aşı gibi olur, İşte çocuğun anne tarafından do-ğurulmuş olmakla birlikte hem erkeğe, hem de dişiye nisbet edilmesi gibi burada da her ikisine nisbet edilmiştir. Bu bakımdan şöyle denilmiştir: İnci ancak bir yerden, tatlı ve tuzlu suyun kavuştuğu yerden çıkar.
Denildiğine göre mercan" büyük incilerdir. Bu açıklamayı Ali ve İbn Abbas -Allah ikisinden de razı olsun- yapmıştır. İnci bunların küçükleridir. Yine her ikisinden bunun aksi bir rivayet te gelmiştir. Buna göre inci büyük olanlarına, mercan da küçük olanlarına denilir. ed-Dahhâk ve Katade de böyle demişlerdir.
Yazı biraz uzun fakat okumanızı tavsiye ederim,böylece berzaha ne gibi anlamlar yüklendiğini görebilirsiniz.
Yahya'nın Sitesinden:
Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şöyle bildirilir:
Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)
Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. "Yüzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller.
Elbette ki insanların, fizikten, yüzey geriliminden, okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran'da bildirilmiş olması son derece dikkat çekici bir durumdur.
Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)
Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. "Yüzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller.
Elbette ki insanların, fizikten, yüzey geriliminden, okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran'da bildirilmiş olması son derece dikkat çekici bir durumdur.
Sık sık duyduğumuz mucize iddialarından biride bu iddiadır.Bu iddia Rahman 19-20. ve Furkan 53. ayetlerde geçmektedir.
Yalnız bu ayetler gözlemlere dayalı yazılmıştır,mucize değildir.Ayette geçen ''Berzah'' kelimesi engel anlamına gelir.İki şey arasındaki her türlü maddi-manevi engele denilebilir.Coğrafyada:
İki coğrafyayı birbirine bağlayan ince-uzun kara parçası ve iki denizi birbirinden ayıran dar dil, veya kanal-geçit-boğaz.
Anlamında kullanılır.
Yani bu ayetler yüzey geriliminden bahsetmezler.Bu ayetler açıkça iki su kütlesini birbirinden ayıran kara parçalarından bahsetmektedir ki, bunu önceden bilmiyorlardı demek için kara cahil,deli filan olmak gerekir.
Furkan=53:İki denizi salıveren O'dur. Bu tatlı mı tatlı, bu ise tuzlu ve acıdır. Bu İkisi arasında da bir perde ve belirli bir sınır kıldık.
Müslümanlar tarafından Furkan 53.ayette Cebeli Tarık boğazından bahsedildiği söyleniyor,fakat ayette ayrıca bu iki denizin tatlı ve tuzlu özelliklerde oldukları da söyleniyor.Peki Cebeli Tarık Boğazı'nda tatlı deniz var mıdır?Eğer var derlerse ve samimiyseler diyenlerin susadıkça boğazdaki tatlı sudan içmelerini istiyorum!!! Böylece inanabilirim:) Ayrıca dünyada tatlı deniz var mıdır?Müslümanlar beni aydınlatırlarsa çok sevineceğim.
Ve son olarak aşağıdaki linklerden denizlerin karışmaması meselesinin kökenini görebilirsiniz:
http://dinsizdeist.blogspot.com/2011/02/denizlerin-karsmamas.html
http://dinsizdeist.blogspot.com/2011/01/yaptgm-arastrmalar-sonucu-islamclarn.html
Örneğin başka bir ayette berzah şöyle geçmektedir:
100- "Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.
Örneğin tefsirlerde buradaki berzaha farklı anlamlar yüklenmiştir.Kimi perde demiştir,kimi zaman,kimisi de ecel demiştir.Sonuç olarak dünya ile ahiret arasındaki her türlü engel olabilir.Örneğin;demirden bir kapı olsa,oda berzah(engel)dir.
Tıpkı ''Devil May Cry'' adlı oyunundaki,Şeytan Dünyası ile İnsan Dünyası'nı ayıran kapı gibi.Kısacası engel olan herşeye denilebilir.
Sonuç olarak,tefsirlerde de gördüğümüz iki deniz arasındaki karadan bahsetmektedir ayertler,yüzey gerilimiyle filan alakasızdır.Gözlemlenebilir olaylar anlatılmış,ve kesinlikle mucize değildir.
Birde Kurtubi Tefsirine bakalım:
Furkan 53. Ayet,Kurtubi Tefsiri:
İki denizi salıveren O'dur. Bu tatlı mı tatlı, bu ise tuzlu ve acıdır. Bu İkisi
arasında da bir perde ve belirli bir sınır kıldık.
"İki denizi salıveren O'dur" buyruğu İle ihsan olunan
nimetler tekrar söz konusu edilmektedir.
Salıveren" serbest bırakan, birbirine katan ve önündeki
engeli kaldıran demektir. Mücahid dedi ki: O, iki denizi serbest bıraktı ve
birini diğerinin üzerine saldı. İbn Arafe dedi ki: "İkideniz! salıveren" yani
onları birbirine katan demektir. Onlar biri diğerine ulaşmaktadır. Bir şeyi
katıp karıştırmayı anlatmak üzere; denilir. "Din ve iş birbirine karıştı ve
tutarsızlık oldu" demektir. Yüce Allah'ın: "Pek karışık bir iş içinde..."(KM,
50/5) buyruğu da buradan gelmektedir. Peygamber (sav)'ın, Abdullah b. Âmr b.
el-As'a söylediği şu ifadelerde de bu kökten gelen lafız kullanılmıştır: "Sen
insanların ahitlerinin birbirine karıştığını, emanetlerinin artık hafife
alındığını ve şöyle şöyle olduklarını görürsen..." deyip, parmaklarını
birbirine geçirdi. Ben kendisine: Peki o sırada ne yapayım? Allah beni senin
yolunda feda etsin, diye sordum. Şöyle buyurdu: "Evinde otur, dilini tut,
maruf gördüğün şeyi yap, münker gördüğünü bırak ve sadece kendinle ilgilen,
ammenin işleriyle uğraşmayı da terket." Bu hadisi Nesaî, Ebû Dâvûd ve başkaları
rivayet etmişlerdir.
el-Ezherî dedi ki: "İki denizi salıveren" aralarını
serbest bırakan demektir. Atı serbesl bırakıp merada yayılmayı terketmeyi
anlatmak üzere; Atı meraya saldım, denilir. Sa'leb dedi ki: "Salmak" akıtmak
demektir. Buna göre yüce Allah'ın: "İki denizi salıveren" buyruğu, ikisini
akıtan anlamındadır. el-Ahfeş dedi ki: Bazıları da "İki denizi salıverdi"
ifadesini (hemzesiz olarak): gibi kullanmışlardır. Yani burada vezni İle vezni
aynı anlamdadır.
"Bu tatlı mı tatlı" son derece tatlı; "bu ise tuzlu ve acıdır." Hem tuzluluğu, hem de acılığı vardır. Talha'dan onun;" Tuzlu" lafzının "mim" harfini üstün, lam harfini de esreli okuduğu rivayet edilmiştir.
"Bu ikisi arasında da bir perde" kendi kudretinden bir
engel "...kıldı."
Onlardan biri diğerinin aleyhine baskın gelmez. Nitekim er-Rahman Sûre-si'nde: "O iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi, ama aralarında bir engel vardır. Biri diğerine karışmaz." (er-Rahman, 55/19-20) diye buyurmaktadır.
"Ve belirli bir sınır kıldı." Yani birinin diğerine
karışmasını önleyecek şekilde görülmeyen bir perde var etti.
"Berzah: Perde" haciz (engel) demektir. Hicr (sınır) ise
mani (engel) demektir. el-Hasen dedi ki:
Bununla İran denizi,Hİnt okyanusu, Basra körfezi) ile Rum denizini (Akdeniz'i) kastetmektedir.
Bununla İran denizi,Hİnt okyanusu, Basra körfezi) ile Rum denizini (Akdeniz'i) kastetmektedir.
İbn Abbas ve İbn Cübeyr dediler ki: Kasıt semadaki deniz
ile yeryüzündeki denizdir, Yine İbn Abbas şöyle demiştir: Her yıl bu iki deniz
birbirine kavugur, fakat ikisi arasında da onun kaza ve takdiri ile berzahlardan
bir berzah bulunur.
"Ve belirli bir sınır..." Yani tuzlu olanın tatlı su ile
tatlanması yahutta tatlı olanın tuzlu olan ile tuzlanması kesinlikle
engellenmiştir.
Rahman 19-20. Ayetler,Kurtubi Tefsiri:
"O İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. Ama
aralarında bir engel vardır. Biri diğerine karışmaz" buyruğundaki: " Salıverdi"
serbest bıraktı, saldı, öylece bıraktı, demektir. Meseia: Sultan insanlara
ilişme-yip, onlan kendi hallerine bıraktığı takdirde; denilir.asıl anlamı
itibariyle meraya salınan bir hayvanın serbestçe bırakıh-verilmesi, ihmal
edilmesi, ilişilmemesi demektir. " Karıştırdı" anlamına geldiği de söylenir.
el-Ahfeş dedi ki: Bir kesim: "İki denizi birbirine karıştırdı" derken kullanılan
fiil şekli ile şekli aynıdır. Bu durumda (bu fiilin); ile aynı
anlamdadır.
"İki deniz"i İbn Abbas, biri semanın denizi, diğeri yeryüzü denizi diye açıklamıştır. Mücahid ve Said b. Cübeyr de böyle demiştir. "Birbirine kavuşmak üzere" her yıl birbirine kavuşmak üzere demektir. Bunların baş taraflarının birbirine kavuştuğu da söylenmiştir. el-Hasen ile Kata de; bunlar Fars ve Rum denizleridir demişlerdir. İbn Cüreyc de şöyle demiştir: Maksat tuzlu deniz ile tatlı ırmaklardır. Doğu ile batıdaki denizlerin uç taraflarının birbirlerine kavuşması olduğu da söylenmiştir. Bir diğer açıklamaya göre inci denizi ile mercan denizleridir.
"Ama aralarında bir engel vardır." Birinci görüşe göre, sema ile yer (denizleri) aracında engel vardır, demektir. Bu açıklamayı ed-Dahhâk yapmıştır. İkinci görüşe göre ise, engel ikisi arasındaki kara parçasıdır ki, bu da Hicazdır. Bu açıklamayı da el-Hasen ve Katade yapmıştır. Diğer görüşlere göre ise -el-Furkan Sûresi'nde (25/53. âyetin tefsirinde) geçtiği üzere- aradaki engel ilâhî kudrettir.
Ebu Hureyre'den gelen haberde belirtildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah batı tarafı ile konuşmuş ve şöyle buyurmuştur: Ben sende Beni teşbih edecek, Beni tekbir edecek. Bana tehlil getirecek, Benim şanımı yüceltecek kullarımı yaratacağım. Onlara karşı nasıl davranacaksın Batı tarafı: Onları suda boğarım Rabbim, dedi. Bu sefer yüce Allah: Ben onları elimin üzerinde taşırım. Senin onlara karşı olan gücünü de kıyılarına dağıtırım, diye buyurdu. Daha sonra doğu tarafı ile konuşarak şunları söyledi: Ben sende Beni teşbih edecek, Beni tekbir edecek, Bana tehlil getirecek, şanımı yüceltecek kullarımı yaratacağım. Sen onlara karşı nasıl davranacaksın? Doğu tarafı: Onlar Seni tesbih edecek olurlarsa, onlarla birlikte ben de Seni tesbih ederim. Seni tekbir ederlerse, onlarla birlikte ben de Seni tekbir ederim. Onlar Sana tehlil getirecek olurlarsa, onlarla beraber ben de sana tehiil getireceğim. Senin şanını yüceltecek olurlarsa, onlarla birlikte ben de şanını yücelteceğim, dedi. Yüce Allah onu hilye ile mükâfatlandırdı ve her ikisi arasına bir engel koydu. Bunların birisi acı ve tuzlu bir denize dönüştü, diğeri ise hali üzere tatlı kaldı." Bu haberi Tirmizî el-Hakîm Ebu Abdil-lah zikrederek şöyle demiştir: Bize Salih b. Muhammed anlattı, bi2e el-Ka-sım el-Umerî SehS'den, o babasından, o da Ebu Hureyre'den... diye anlattı.
"Biri diğerine karışmaz" buyruğu hakkında Katade dedi ki: Bunlar insanlara karşı sınırlarını aşarak onları suda boğmazlar. Bu denizler ile insanlar arasında bir kuraklık bölge meydana getirdi. Yine Katade'den ve Mücahid'den rivayet edildiğine göre: Bu denizlerin biri diğeri aleyhine ileri giderek ona baskın gelmez, ondan üstün olmaz,
İbn Zeyd dedi ki; "Biri diğerine karışmaz" yani
birbirlerine kavuşmazlar. İfadenin takdiri de şöyledir: O iki denizi birbirine
kavuşmak üzere salıverdi. Eğer aralarındaki engel bulunmasaydı bunların
birbirlerine kavuşmaları sözkonusu olurdu.
Bir diğer görüşe göre burada sözü edilen engel (berzah), dünya ile ahi-ret arasındaki engeldir. Yani her ikisi arasında Allah'ın takdir ettiği bir süre vardır ki, bu da dünyanın süresidir. O bakımdan bu iki deniz birbirine karışmaz. Yüce Allah dünyanın sona ermesini hükmedeceğinde arlık bu iki deniz tek bir şey olacak. Bu da yüce Allah'ın: "Denizler (birbirlerine) akıtıldığı zaman" (el-İnfitâr, 82/3) buyruğunu andırmaktadır. Sehl b. Abdullah dedi ki: İki deniz hayır ve şer yollandır. Aralarındaki engel (berzah) ise ilâhî tevfik ve O'nun korumasıdır.
"O iki denizden inci ve mercan çıkar." Yani topraktan tane, saman ve hoş kokulu bitkiler çıktığı gibi, sudan da inci ve mercan çıkar.
Nâfî ve Ebû Amr "çıkar" anlamındaki fiili "ye" harfini ötreli, "re" harfini üstün, meçhul bir fiil olarak: " Çıkarılır" diye okumuşlardır. Diğerleri ise "ye" harfini üstün, "re" harfini ötreli olarak: "Çıkar" diye ve öznesi "inci..." olmak üzere okumuşlardır.
Yüce Allah "o iki denizden" diye buyurmaktadır. Halbuki bunlar (inci ve mercan) tatlı sudan değil, tuzlu sudan çıkarlar. Çünkü Araplar (konuşmalarında) iki ayrı cinsi bir arada sözkonusu etmekle birlikte, daha sonra onlardan birisi hakkında haber vermektedirler. Yüce Allah'ın şu buyruğu da (bu yönüyle) böyledir: "Ey cin ve insanlar topluluğu içinizden size... peygamberler gelmedi mi?" (el-En'am, 6/130) Halbuki gelen peygamberler sadece insanlardandır, cinlerden gelmemiştir. Bu açıklamayı el-Kelbî ve başkaları yapmıştır.
ez-Zeccâc şöyle demiştir: Yüce Allah her iki denizi sözkonusu etmekle birlikte, onlardan herhangi birisinden bir şey çıkıyor ise, bu ikisinden çıkıyor, demektir. Bu yönüyle yüce Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir: "Gormez-misiniz ki Allah yedi göğü nasıl tabaka tabaka yaratmış, onlar arasında ayı bir nur kılmış..." (Nuh, 71/15-16) Halbuki ay, dünya semasındadır. Bununla birlikte yedi semayı da birlikte sözkonusu etmiştir. Adeta o semalardan birisinde bulunan hepsinde bulunmuş gibidir.
Ebû Ali el-Fârisî de şöyle demiştir: Bu, muzafın hazfedilmesi kabilinden-dir. "O ikisinden birisinden" takdirindedir. Yüce Allah'ın: "Bu Kur'ân iki kasabadan büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf, 43/31) buyruğuna benzemektedir ki, iki kasabadan birisinden bir adama... demektir.
el-Ahfeş Saîd de şöyle demiştir: Bazıları incinin tatlı sudan çıktığını iddia etmişlerdir. Bir diğer görüşe göre kasıt, her iki denizdir. Bunlardan birisinden inci, diğerinden mercan çıkar.
İbn Abbas; Bunlar göğün ve yerin denizleridir. Göğün suyu denİ2in sedefine düşecek olursa, o inci olarak meydana gelir ve böylece her ikisinden çıkmış gibi olur, demiştir.
et-Taberî*de böyle demiştir.
es-Sa'lebî ise şöyle demektedir: Bana naklolunduğuna göre bir çekirdek, bir sedefin içinde bulunuyor idi. Yağmur bu çekirdeğin bir bölümüne isabet ederken, bir bölümüne isabet etmedi. Yağmurun isabet ettiği yer inci oldu, diğer bölümü ise çekirdek olarak kaldı.
Bir diğer açıklamaya göre tuzlu ve tatlı su birbiriyle kavuşabilir. O durumda tatlı su, tuzlu suya bir çeşit aşı gibi olur, İşte çocuğun anne tarafından do-ğurulmuş olmakla birlikte hem erkeğe, hem de dişiye nisbet edilmesi gibi burada da her ikisine nisbet edilmiştir. Bu bakımdan şöyle denilmiştir: İnci ancak bir yerden, tatlı ve tuzlu suyun kavuştuğu yerden çıkar.
Denildiğine göre mercan" büyük incilerdir. Bu açıklamayı Ali ve İbn Abbas -Allah ikisinden de razı olsun- yapmıştır. İnci bunların küçükleridir. Yine her ikisinden bunun aksi bir rivayet te gelmiştir. Buna göre inci büyük olanlarına, mercan da küçük olanlarına denilir. ed-Dahhâk ve Katade de böyle demişlerdir.
İbn Mesud ve Ebû Mâlik de mercan kırmızı boncuktur
demişlerdir.
Tefsirlerde de görüldüğü gibi yüzey gerilimi filan geçmemektedir.