Denizlerin Birbirine Karışmaması

DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMALARI


Yazı biraz uzun fakat okumanızı tavsiye ederim,böylece berzaha ne gibi anlamlar yüklendiğini görebilirsiniz. 


Yahya'nın Sitesinden: 

Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şöyle bildirilir: 

Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)

  Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. "Yüzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller. 

Elbette ki insanların, fizikten, yüzey geriliminden, okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran'da bildirilmiş olması son derece dikkat çekici bir durumdur.

Sık sık duyduğumuz mucize iddialarından biride bu iddiadır.Bu iddia Rahman 19-20. ve Furkan 53. ayetlerde geçmektedir.

Yalnız bu ayetler gözlemlere dayalı yazılmıştır,mucize değildir.Ayette geçen ''Berzah'' kelimesi engel anlamına gelir.İki şey arasındaki her türlü maddi-manevi engele denilebilir.Coğrafyada:

İki coğrafyayı birbirine bağlayan ince-uzun kara parçası ve iki denizi birbirinden ayıran dar dil, veya kanal-geçit-boğaz.

Anlamında kullanılır.

Yani bu ayetler yüzey geriliminden bahsetmezler.Bu ayetler açıkça iki su kütlesini birbirinden ayıran kara parçalarından bahsetmektedir ki, bunu önceden bilmiyorlardı demek için kara cahil,deli filan olmak gerekir.

Furkan=53:İki denizi salıveren O'dur. Bu tatlı mı tatlı, bu ise tuzlu ve acı­dır. Bu İkisi arasında da bir perde ve belirli bir sınır kıldık.

Müslümanlar tarafından Furkan 53.ayette Cebeli Tarık boğazından bahsedildiği söyleniyor,fakat ayette ayrıca bu iki denizin tatlı ve tuzlu özelliklerde oldukları da söyleniyor.Peki Cebeli Tarık Boğazı'nda tatlı deniz var mıdır?Eğer var derlerse ve samimiyseler diyenlerin susadıkça boğazdaki tatlı sudan içmelerini istiyorum!!! Böylece inanabilirim:) Ayrıca dünyada tatlı deniz var mıdır?Müslümanlar beni aydınlatırlarsa çok sevineceğim.


Ve son olarak aşağıdaki linklerden denizlerin karışmaması meselesinin kökenini görebilirsiniz:

http://dinsizdeist.blogspot.com/2011/02/denizlerin-karsmamas.html

http://dinsizdeist.blogspot.com/2011/01/yaptgm-arastrmalar-sonucu-islamclarn.html

Örneğin başka bir ayette berzah şöyle geçmektedir:

100- "Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.

Örneğin tefsirlerde buradaki berzaha farklı anlamlar yüklenmiştir.Kimi perde demiştir,kimi zaman,kimisi de ecel demiştir.Sonuç olarak dünya ile ahiret arasındaki her türlü engel olabilir.Örneğin;demirden bir kapı olsa,oda berzah(engel)dir.


Tıpkı ''Devil May Cry'' adlı oyunundaki,Şeytan Dünyası ile İnsan Dünyası'nı ayıran kapı gibi.Kısacası engel olan herşeye denilebilir.

Sonuç olarak,tefsirlerde de gördüğümüz iki deniz arasındaki karadan bahsetmektedir ayertler,yüzey gerilimiyle filan alakasızdır.Gözlemlenebilir olaylar anlatılmış,ve kesinlikle mucize değildir.

Birde Kurtubi Tefsirine bakalım: 
 
Furkan 53. Ayet,Kurtubi Tefsiri:

İki denizi salıveren O'dur. Bu tatlı mı tatlı, bu ise tuzlu ve acı­dır. Bu İkisi arasında da bir perde ve belirli bir sınır kıldık.



"İki denizi salıveren O'dur" buyruğu İle ihsan olunan nimetler tekrar söz konusu edilmektedir.

Salıveren" serbest bırakan, birbirine katan ve önündeki engeli kal­dıran demektir. Mücahid dedi ki: O, iki denizi serbest bıraktı ve birini diğe­rinin üzerine saldı. İbn Arafe dedi ki: "İkideniz! salıveren" yani onları bir­birine katan demektir. Onlar biri diğerine ulaşmaktadır. Bir şeyi katıp karış­tırmayı anlatmak üzere; denilir. "Din ve iş birbirine karıştı ve tutarsızlık oldu" demektir. Yüce Allah'ın: "Pek karı­şık bir iş içinde..."(KM, 50/5) buyruğu da buradan gelmektedir. Peygamber (sav)'ın, Abdullah b. Âmr b. el-As'a söylediği şu ifadelerde de bu kökten ge­len lafız kullanılmıştır: "Sen insanların ahitlerinin birbirine karıştığını, emanetlerinin artık hafife alındığını ve şöyle şöyle olduklarını görürsen..." deyip, parmaklarını birbi­rine geçirdi. Ben kendisine: Peki o sırada ne yapayım? Allah beni senin yo­lunda feda etsin, diye sordum. Şöyle buyurdu: "Evinde otur, dilini tut, ma­ruf gördüğün şeyi yap, münker gördüğünü bırak ve sadece kendinle ilgilen, ammenin işleriyle uğraşmayı da terket." Bu hadisi Nesaî, Ebû Dâvûd ve baş­kaları rivayet etmişlerdir.


el-Ezherî dedi ki: "İki denizi salıveren" aralarını serbest bırakan de­mektir. Atı serbesl bırakıp merada yayılmayı terketmeyi anlatmak üzere; Atı meraya saldım, denilir. Sa'leb dedi ki: "Salmak" akıtmak de­mektir. Buna göre yüce Allah'ın: "İki denizi salıveren" buyruğu, ikisini akıtan anlamındadır. el-Ahfeş dedi ki: Bazıları da "İki denizi sa­lıverdi" ifadesini (hemzesiz olarak): gibi kullanmışlardır. Yani burada vezni İle vezni aynı anlamdadır.



"Bu tatlı mı tatlı" son derece tatlı; "bu ise tuzlu ve acıdır." Hem tuzlu­luğu, hem de acılığı vardır. Talha'dan onun;" Tuzlu" lafzının "mim" har­fini üstün, lam harfini de esreli okuduğu rivayet edilmiştir.

"Bu ikisi arasında da bir perde" kendi kudretinden bir engel "...kıldı."



Onlardan biri diğerinin aleyhine baskın gelmez. Nitekim er-Rahman Sûre-si'nde: "O iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi, ama aralarında bir engel vardır. Biri diğerine karışmaz." (er-Rahman, 55/19-20) diye buyurmaktadır.

"Ve belirli bir sınır kıldı." Yani birinin diğerine karışmasını önleyecek şekilde görülmeyen bir perde var etti.

"Berzah: Perde" haciz (engel) demektir. Hicr (sınır) ise mani (engel) de­mektir. el-Hasen dedi ki: 


Bununla İran denizi,Hİnt okyanusu, Basra körfe­zi) ile Rum denizini (Akdeniz'i) kastetmektedir.

İbn Abbas ve İbn Cübeyr dediler ki: Kasıt semadaki deniz ile yeryüzün­deki denizdir, Yine İbn Abbas şöyle demiştir: Her yıl bu iki deniz birbirine kavugur, fakat ikisi arasında da onun kaza ve takdiri ile berzahlardan bir ber­zah bulunur.

"Ve belirli bir sınır..." Yani tuzlu olanın tatlı su ile tatlanması yahutta tat­lı olanın tuzlu olan ile tuzlanması kesinlikle engellenmiştir.

Rahman 19-20. Ayetler,Kurtubi Tefsiri:



"O İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. Ama aralarında bir engel vardır. Biri diğerine karışmaz" buyruğundaki: " Salıverdi" ser­best bıraktı, saldı, öylece bıraktı, demektir. Meseia: Sultan insanlara ilişme-yip, onlan kendi hallerine bıraktığı takdirde; denilir.asıl anlamı itibariyle meraya salınan bir hayvanın serbestçe bırakıh-verilmesi, ihmal edilmesi, ilişilmemesi demektir. " Karıştırdı" anlamı­na geldiği de söylenir. el-Ahfeş dedi ki: Bir kesim: "İki denizi birbirine karıştırdı" derken kullanılan fiil şekli ile şekli aynıdır. Bu du­rumda (bu fiilin); ile aynı anlamdadır.



"İki deniz"i İbn Abbas, biri semanın denizi, diğeri yeryüzü denizi diye açıklamıştır. Mücahid ve Said b. Cübeyr de böyle demiştir. "Birbirine kavuş­mak üzere" her yıl birbirine kavuşmak üzere demektir. Bunların baş taraflarının birbirine kavuştuğu da söylenmiştir. el-Hasen ile Kata de; bunlar Fars ve Rum denizleridir demişlerdir. İbn Cüreyc de şöyle demiştir: Maksat tuz­lu deniz ile tatlı ırmaklardır. Doğu ile batıdaki denizlerin uç taraflarının bir­birlerine kavuşması olduğu da söylenmiştir. Bir diğer açıklamaya göre inci denizi ile mercan denizleridir.



"Ama aralarında bir engel vardır." Birinci görüşe göre, sema ile yer (de­nizleri) aracında engel vardır, demektir. Bu açıklamayı ed-Dahhâk yapmış­tır. İkinci görüşe göre ise, engel ikisi arasındaki kara parçasıdır ki, bu da Hicazdır. Bu açıklamayı da el-Hasen ve Katade yapmıştır. Diğer görüşlere gö­re ise -el-Furkan Sûresi'nde (25/53. âyetin tefsirinde) geçtiği üzere- aradaki engel ilâhî kudrettir.



Ebu Hureyre'den gelen haberde belirtildiğine göre Peygamber (sav) şöy­le buyurmuştur: "Yüce Allah batı tarafı ile konuşmuş ve şöyle buyurmuştur: Ben sende Beni teşbih edecek, Beni tekbir edecek. Bana tehlil getirecek, Be­nim şanımı yüceltecek kullarımı yaratacağım. Onlara karşı nasıl davranacaksın Batı tarafı: Onları suda boğarım Rabbim, dedi. Bu sefer yüce Allah: Ben onları elimin üzerinde taşırım. Senin onlara karşı olan gücünü de kıyılarına dağıtırım, diye buyurdu. Daha sonra doğu tarafı ile konuşarak şunları söy­ledi: Ben sende Beni teşbih edecek, Beni tekbir edecek, Bana tehlil getire­cek, şanımı yüceltecek kullarımı yaratacağım. Sen onlara karşı nasıl davra­nacaksın? Doğu tarafı: Onlar Seni tesbih edecek olurlarsa, onlarla birlikte ben de Seni tesbih ederim. Seni tekbir ederlerse, onlarla birlikte ben de Seni tek­bir ederim. Onlar Sana tehlil getirecek olurlarsa, onlarla beraber ben de sa­na tehiil getireceğim. Senin şanını yüceltecek olurlarsa, onlarla birlikte ben de şanını yücelteceğim, dedi. Yüce Allah onu hilye ile mükâfatlandırdı ve her ikisi arasına bir engel koydu. Bunların birisi acı ve tuzlu bir denize dönüş­tü, diğeri ise hali üzere tatlı kaldı." Bu haberi Tirmizî el-Hakîm Ebu Abdil-lah zikrederek şöyle demiştir: Bize Salih b. Muhammed anlattı, bi2e el-Ka-sım el-Umerî SehS'den, o babasından, o da Ebu Hureyre'den... diye anlattı.



"Biri diğerine karışmaz" buyruğu hakkında Katade dedi ki: Bunlar insan­lara karşı sınırlarını aşarak onları suda boğmazlar. Bu denizler ile insanlar ara­sında bir kuraklık bölge meydana getirdi. Yine Katade'den ve Mücahid'den rivayet edildiğine göre: Bu denizlerin biri diğeri aleyhine ileri giderek ona baskın gelmez, ondan üstün olmaz,

İbn Zeyd dedi ki; "Biri diğerine karışmaz" yani birbirlerine kavuşmaz­lar. İfadenin takdiri de şöyledir: O iki denizi birbirine kavuşmak üzere salı­verdi. Eğer aralarındaki engel bulunmasaydı bunların birbirlerine kavuşma­ları sözkonusu olurdu.



Bir diğer görüşe göre burada sözü edilen engel (berzah), dünya ile ahi-ret arasındaki engeldir. Yani her ikisi arasında Allah'ın takdir ettiği bir süre vardır ki, bu da dünyanın süresidir. O bakımdan bu iki deniz birbirine karışmaz. Yüce Allah dünyanın sona ermesini hükmedeceğinde arlık bu iki de­niz tek bir şey olacak. Bu da yüce Allah'ın: "Denizler (birbirlerine) akıtıldı­ğı zaman" (el-İnfitâr, 82/3) buyruğunu andırmaktadır. Sehl b. Abdullah de­di ki: İki deniz hayır ve şer yollandır. Aralarındaki engel (berzah) ise ilâhî tevfik ve O'nun korumasıdır.



"O iki denizden inci ve mercan çıkar." Yani topraktan tane, saman ve hoş kokulu bitkiler çıktığı gibi, sudan da inci ve mercan çıkar.



Nâfî ve Ebû Amr "çıkar" anlamındaki fiili "ye" harfini ötreli, "re" harfini üstün, meçhul bir fiil olarak: " Çıkarılır" diye okumuşlardır. Diğerle­ri ise "ye" harfini üstün, "re" harfini ötreli olarak: "Çıkar" diye ve öz­nesi "inci..." olmak üzere okumuşlardır.



Yüce Allah "o iki denizden" diye buyurmaktadır. Halbuki bunlar (inci ve mercan) tatlı sudan değil, tuzlu sudan çıkarlar. Çünkü Araplar (konuşmala­rında) iki ayrı cinsi bir arada sözkonusu etmekle birlikte, daha sonra onlar­dan birisi hakkında haber vermektedirler. Yüce Allah'ın şu buyruğu da (bu yönüyle) böyledir: "Ey cin ve insanlar topluluğu içinizden size... peygam­berler gelmedi mi?" (el-En'am, 6/130) Halbuki gelen peygamberler sadece insanlardandır, cinlerden gelmemiştir. Bu açıklamayı el-Kelbî ve başkaları yap­mıştır.



ez-Zeccâc şöyle demiştir: Yüce Allah her iki denizi sözkonusu etmekle bir­likte, onlardan herhangi birisinden bir şey çıkıyor ise, bu ikisinden çıkıyor, demektir. Bu yönüyle yüce Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir: "Gormez-misiniz ki Allah yedi göğü nasıl tabaka tabaka yaratmış, onlar arasında ayı bir nur kılmış..." (Nuh, 71/15-16) Halbuki ay, dünya semasındadır. Bunun­la birlikte yedi semayı da birlikte sözkonusu etmiştir. Adeta o semalardan bi­risinde bulunan hepsinde bulunmuş gibidir.



Ebû Ali el-Fârisî de şöyle demiştir: Bu, muzafın hazfedilmesi kabilinden-dir. "O ikisinden birisinden" takdirindedir. Yüce Allah'ın: "Bu Kur'ân iki ka­sabadan büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf, 43/31) buyru­ğuna benzemektedir ki, iki kasabadan birisinden bir adama... demektir.



el-Ahfeş Saîd de şöyle demiştir: Bazıları incinin tatlı sudan çıktığını iddia etmişlerdir. Bir diğer görüşe göre kasıt, her iki denizdir. Bunlardan birisin­den inci, diğerinden mercan çıkar.



İbn Abbas; Bunlar göğün ve yerin denizleridir. Göğün suyu denİ2in se­define düşecek olursa, o inci olarak meydana gelir ve böylece her ikisinden çıkmış gibi olur, demiştir.

et-Taberî*de böyle demiştir.



es-Sa'lebî ise şöyle demektedir: Bana naklolunduğuna göre bir çekirdek, bir sedefin içinde bulunuyor idi. Yağmur bu çekirdeğin bir bölümüne isabet ederken, bir bölümüne isabet etmedi. Yağmurun isabet ettiği yer inci oldu, diğer bölümü ise çekirdek olarak kaldı.



Bir diğer açıklamaya göre tuzlu ve tatlı su birbiriyle kavuşabilir. O durum­da tatlı su, tuzlu suya bir çeşit aşı gibi olur, İşte çocuğun anne tarafından do-ğurulmuş olmakla birlikte hem erkeğe, hem de dişiye nisbet edilmesi gibi bu­rada da her ikisine nisbet edilmiştir. Bu bakımdan şöyle denilmiştir: İnci an­cak bir yerden, tatlı ve tuzlu suyun kavuştuğu yerden çıkar.



Denildiğine göre mercan" büyük incilerdir. Bu açıklamayı Ali ve İbn Ab­bas -Allah ikisinden de razı olsun- yapmıştır. İnci bunların küçükleridir. Yi­ne her ikisinden bunun aksi bir rivayet te gelmiştir. Buna göre inci büyük olanlarına, mercan da küçük olanlarına denilir. ed-Dahhâk ve Katade de böy­le demişlerdir.

İbn Mesud ve Ebû Mâlik de mercan kırmızı boncuktur demişlerdir.

Tefsirlerde de görüldüğü gibi yüzey gerilimi filan geçmemektedir.